Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı

19 Nisan 2009 Pazar

34. Bölüm

22 Ağustos 1992

Sonbahar yaklaşıyordu yavaş yavaş. Çiçekler solmalarından önceki son zamanlarını Güneş'in tadını çıkararak geçiriyorlardı. Ben, yani kahramanınız Emre, kendime karnımı doyuracak kadar para kazandıran bir iş bulmuş ve kendimi hayatın tekdüze temposuna salıvermiştim. Gülşah ne oldu derseniz, İstanbul'a geldiğimiz günden 22 Ağustos'a kadar kendisiyle görüşmemiştik. Annesi benimle görüşmesini, konuşmasını ve hatta karşılaşmasını bile engellemek için elinden geleni yapıyordu ve bunu şimdiye kadar iyi becermişti.

Ev, her yerine annemin kokusu sinmiş olan küçük cehennemim artık tamamen benim kontrolümdeydi. Yalnız hissediyordum kendimi; ölesiye yalnız. İçi karalanmış hayallerim, ayaklanma dökülmüş olan geleceğim ve hayatın can sıkıcı mavraları dışında hayatımda hiçbir şey yoktu. Ne toprak kokusu, ne Gülşah, ne bir dost ne de bir akraba. Karanlıktaydım. Karanlığım büyüyordu ve bu konuda elimden bir şey gelmemesi iyıce canımı sıkmamaya başlamıştı.

Gülşah ile tekrar görüşmeyi denemeye karar verdim.

Dediğim gibi, İstanbul'a geldiğimiz günden 22 Ağustos'a kadar kendisiyle görüşememiştim. İtiraf etmeliyim bu konuda pek bir çabam da olmamıştı aslında. Annemin ölümü her şeyi manasız kılmıştı bir süre sanki; aşk, umut, hayal gibi kavramlar bu büyük kayıp içinde eriyip gitmişti. Şimdilerde ise yeni yeni kendime geliyor gibiydim; yeniden nefes aldığımı hissediyor ve yaşamın ekşi, mevsim kokan tadına yavaş yavaş tekrar alışıyordum.

Her neyse, Gülşah ile tekrar görüşmeyi denemeye karar verdim ve 21 Ağustos gecesi bu görüşmeyi mümkün kılacak bir plan yaptım. Tam olarak şöyle bir plan yapmıştım: Annesi ve Gülşah hafta içi çalışmaktaydı, tabi ki ben de; bu yüzden planı Cumartesi günü yani 22 Ağustos günü uygulamak en mantıklısıydı. Gülşah`ı evden çıkarmak ve annesinin yanından ayırmak için annesini evde bir şeyle meşgul etmem gerekliydi. Annesini evde tutmanın tek yolu onu bir şekilde hasta etmekti ve ben bunu yapmak için kitaplardaki en eski numaraya başvuracaktım; annesine bir şekilde hint yağı yedirmek ve bağırsaklarının aktivitesini hızlandırmak. Bunun içinde sabah kahvaltısında annesinin hazırladığı dilimlenmiş domateslere birşekilde ulaşıp hint yağını domateslerin üzerine dökmek en mantıklısıydı; çünkü Gülşah`ın domatese alerjisi vardı ve onun yemeyeceği ama annesinin kesinlikle yiyeceği tek şey domateslerdi.

Annesini tuvalete hapsettikten sonra ise Gülşah`ı dışarı çıkarmaksa mahallede çıkacak bir olay sayesinde çok kolay olacaktı; bizim mahalleli kavga izlemeyi severdi, tabi ki Gülşah da. Mahallenin zıpkın delikanlılarının bir şekilde birbirleriyle dalaşmasını sağlayacak ve Gülşah, fırsat bulmuşken dışarı çıkınca kendisini bir köşeye çekip konuşacaktım.

Ama Cumartesi günü olaylar biraz farklı gelişti...