Aralık gelmişti artık. Kışın
tam ortası. Okulumuzun yakacak kömürü olmadığı için sınıfta montla oturuyor ve
fena donuyorduk. Fena telaştaydık. Öğretmenimiz bir sınıf başkanı seçmek
istiyordu ve herkes sınıf başkanı olarak beni önermişti çünkü müdürün oğluydum.
Ama ben sınıf başkanı olmak istemiyordum.
Gülşah ile de hala
konuşmuyorduk tabi ki. Sınıftaki herkesle çok iyi dost olmuştu Gülşah. Hepsi
Gülşah'ı çok sevmeye, çok benimsemeye başlamıştı. Onu sevdikçe benden nefret
ediyorlar, benimle konuşmamayı tercih ediyorlardı. Biraz yalnız kalmıştım, ama
hala sınıf başkanı olmamı istemekteydiler.
Kalkıp konuşma yapmam
gerekiyormuş, öğretmen tahtaya çağırdı.
-anlat bakalım Emre, neler
yapacaksın başkan olunca?
-öğretmenim. ben başkan olmak
istemiyorum ya!
-aa, nedenmiş, başka aday yok
Emre mecburen olacaksın sanırım.
-hocam Gülşah olsun mu? Gülşah
süper bir kız öğretmenim!
-Gülşah mı? Peki, bir seçim
olsun bari. İkinci aday da Gülşah. Şimdi anlat bakalım neler yapacaksın.
Yutkundum, herkes bana
bakıyordu. Sınıfın bana oy verme düşüncesini tamamen kafalarından silmeliydim.
Müdürün oğlu olduğum için hep sikindirik görevlere beni uygun görüyorlardı. Bu çok
kötüydü.
-şimdi öğretmenim. Öncelikle
cezalar bence yetersiz.
-sınıfa anlat evladım.
-peki, şimdi arkadaşlar, bence
cezalar yetersiz. Babamla konuşup,derste konuşanların tek ayak üstünde 5 saat
durmalarını sağlayacağım. Tenefüsleri kaldırtacağım ,hep ders yapacağız.
Sınıftan bir uğultu yükseldi.
Sanırım başarmıştım. Kimse oy vermeyecekti bana. Başarmıştım sanırım. Çok
mutluydum. Sonra öğretmen, Gülşah'ı çıkardı tahtaya.
-Gülşah, sen neler yapacaksın
yavrum?
-dersleri kötü olan arkadaşları
dersleri iyi olan arkadaşlarla grup çalışmasına sokup sınıfta tembel
bırakmayacağım öğretmenim.
-aferim kızım , bu kadar mı?
-başka bir şey gelmedi ki
aklıma.
-peki kızım otur.
Oylama gerçekleşti ve sayıldı.
Sonunda başkan Gülşah olmuş ve üzerimden büyük bir yük kalkmıştı. Kendimi
hafiflemiş hissediyordum. Artık doyasıya geyik yapabilir, derste
konuşabilirdim. Tenefüs oldu sonra, hoca tok ayakkabı sesleri eşliğinde
terketti sınıfı. Merdivenlerden koşa koşa inip kartopu oynamaya gittik. Çok
eğlendik. Sonra sınıfa gelip takılmaya başladık. Gülşah tahtaya çıkmıştı. Daha
hoca gelmemişti.
-konuşanı yazıyorum arkadaşlar,
ona göre bak. Hoca ceza verecekmiş.
Sınıfın sesi birden kesildi,
bir ben ve arkadaşım Hüseyin kalmıştık konuşan. Konuşmamıza devam ettik.
-hüseyin, susacak mısınız?
-tamam Gülşah.
Hüseyin susmuştu ve çiçek
olmuştu. Ama ben birşeyler anlatmak istiyordum ve Gülşah'a çok kızmıştım. Ayağa
kalktım biraz dolaşmak için.
-Emre, yerine otur.
-hayır Gülşah ,canım sıkkın.
Ellerimi cebime attım ve
efkarlı yürüyüşler yaptım. Gülşah ise beni tahtaya yazmış ve bir sürü çarpı
atmıştı bile 20 saniyede. Sonra öğretmen geldi ,yerime geçtim.
-bakalım kimler yaramazlık
yapmış? Emre, bu ne evladım. Elli tane çarpı, yaramaz seni, gel bakayım buraya.
-tamam öğretmenim.
Hoca kulağımı tuttu ve sormaya
başladı.
-ne yaptı bu Gülşah?
-lafımı dinlemedi öğretmenim.
-doğru mu Emre?
-evet ,ama efkarlanmıştım.
Öğretmen biraz kızıp kulağımı
daha fazla acıttı.
-efkarmış, ne efkarı bu yaşta
eşek, bir de ukala gibi cevaplıyor. Sana ceza Emre, git çöpe otur!
-nasıl öğretmenim ya?
-çöpe otur, laf dinlemeyen adam
çöp kadar değersizdir, dersin sonuna kadar çöpsün sen, git çöpe otur!
-peki hocam.
Ağlaya ağlaya ve burnumu çeke
çeke çöpe oturdum . Gülşah oturduğu yerden bakıp gülüyor ve dalga geçer suratlar
yapıyordu. Dipteydim, bir insan hiç bu kadar düşemezdi, çöptüm resmen.
Oturduğum yer , çöp kutusuydu...