Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı

11 Eylül 2008 Perşembe

27. Bölüm



22 Haziran 1992 Saat 9.30

Federica'nın dürtmesiyle uyandım o sabah. Tepemde, Güneş'in yüzüme vurmasını kesecek şekilde durmuş bana bakıyordu. Yavaşça doğruldum. Masaya doğru yöneldi, oturdu ve bir sigara yaktı. Kalktım ve gerindim. Gözlerim kot pantolonumu arıyordu. Bulamadım ve Federica'ya sordum.

“Pantolonumu gördün mü Federica?”

Sigarasını sömürdü ve bana sert bir bakış attı ama hiç konuşmadı. Bir şeyler olduğu yüzünden okunuyordu sanki. Karşısına oturdum, sigara paketinden bir tane aldım ve yavaşça yaktım. Gözleri hafif kırgın bir sinirliliği temsil ediyordu. Sigaramdan güçlü bir nefes çekerek ne olduğunu sordum.

“Ne mi oldu? Ne mi oldu? Asil sen söyle ne oldu? Gülşah yok Emre! Gitmis. Anlat! Ne yaptiniz dün gece? Ne oldu o kiza?”

“Emm, dün kavga ettik biraz. Sanırım çingenelerden biriyle muhattap olmuş ve çingeneler ona benden bahsetmiş.”

“Seni tanımıyor ki cingeneler canim.”

“Tabi ki beni tanımıyor da çingeneler. Hani, şarap almıştım ya ben onlardan. Hani bir arabaya girmiştim.”

“Eee guzum?”

“Eeesi, o arabanın içindeki, şarabı aldığım kız emm. Para karşılığı erkeklerle beraber oluyormuş. Gülşah da bunu öğrenmiş.”

“Nee, orospuyle mi yattin sen?”

“Hayır... Ama öyle anlatmamışlar sanırım. O da buna kızmış işte dün gece. Fena patladı. sonra gideceğini söylemişti. Ve gitmiş sanırım değil mi?"

“Nereye gider ki bu kiz? İstanbul'a mı dönecek yahu? Yakalayalim, anlatalim böyle böyle diye. He guzum?”

“Kocaeli Otogarı'na gitmiştir büyük ihtimalle. İstanbul'a sık otobüs kalktığını düşünmüyorum. Yakalayabilir miyiz sence?”

“Yakalariz tabi. Ben bu karavanle ne sinavlara yetistim tam zamaninda biliyor musun? Gidelim hemen hadi!”

Federica acele ile direksiyona geçti, ben de yanına tabi. Değirmendere sahiline veda etme zamanımız artık gelmişti. Motoru çalıştırdı ve yola koyulduk ama yüz metre gidemeden arabanın tavanına birisinin ya da bir şeyin vurduğunu farkettik. Hemen arabayı durdurdu, indik ve karavanın tepesinde Gülşah'ın olduğunu gördük. Kızgın görünüyordu. Orada ne yaptığını sordum.

“Aslında seni ilgilendirmiyor Emre ama yine de söyleyeyim, senin gibi bir sapık ile aynı yerde uyumak istemiyorum artık. O yüzden buraya taşındım bu sabah. Biraz soğuk olabilir ama en azından sapığın teki yok. Bundan sonra da burada yatacağım.”

“Bak Gülşah, sana ne dediler bilmiyorum ama ben...

“Sen, evet sen, daha ilk fırsatta o kadar aşk namesi çeken o çocuğun bana aslında sapığın teki olduğunu gösteren sen. İlk fırsatta, hayatının aşkı olduğunu söylediği kız ile aynı yolculukta olmasına rağmen başka birinin...
Off. Siktir git Emre. Ben artık burada yatacağım.”

“Ama Gülşah, öyle değil. Yani ne işim olur benim öyle şeylerle yahu. Şarap almak için gittim ben oraya.”

“Ve öpüşmeye başladınız?”

“Ve beni öptü, savunmasız yakaladı. Ben onu öpmedim ama. Ben onu...

“Sen onu öpmedin ama o seni öptü? Bir kıza karşı kendini savunamadın mı? Ah canım?”

“Ama çok şaşırmıştım. Yani, çıplaktı...

“Çıplak mıydı? Çıplaktı ha bir de?”

Karavanın üstünde iyice zıvanadan çıktığını hissettim. Sonra, daha önce karavanın üstüne bu an için istiflediğini düşündüğüm taşları alıp tek tek bana doğru atmaya başladı. İlki göğsüme geldi ve çok acıdı. Kucağında o taş gibi bir çoğu olduğunu gördüm ve kaçmaya başladım.

“Çıplak kızlardan kaçma ama benden kaç! Al bakalım. Öküz, öküz! Kendi aşkına bile saygı duymayan sıpa! Al bakalım!”

Attıklarından hiçbirini tutturamamıştı. Bir ağaç gördüm ve arkasına saklandım.

“Bak Gülşah, bir dinlesen yemin ediyorum yani?”

“Öküz! Bir de dinle diyor! Al bakalım!”
...


Gözlerimi karavanda açtım. Gülşah ile Federica başımda idi. Federica kafama soğuk komplex uygulamak ile meşgul ve Gülşah ise kolları bağlı, sinirli bir halde, ayakta durmaktaydı. Benim uyandığımı görünce yatağa doğru geldi ve birden bire elini kaldırıp vuracakmış gibi yaptı. Ben de tabi korkup ellerimi savunma pozisyonuna soktum, ama vurmadı. Sonra sinirli bir şekilde sigarasını içmeye devam etti.

“Federica ile konuştuk. Seni uzun süre affedemeyecek olsam da beraber yolculuk etmemizde bir engel yok şimdilik. Ama bir süre benim yanıma yaklaşma Emre. BİR SÜRE BENİM YANIMA YAKLAŞMA!”

Gülümsedim. Federica'nın elini sıktım. Sevindiğimi farketmişti. Gülşah ise sigarasını hızla bitirdi, Federica'ya biraz dolaşacağını söyledi ve karavandan indi. Federica saçlarımı okşamaktaydı.

“Ah be Emre! Ne inatci kizmis bu. Bir saat dil doktum biliyor musun?”
“Eee, gitmiyor mu yani?”
“Gitmiyor. Ama sana halen kizgin. Niye öpuyorsun sen de oyle herkesi esek sipasi?”
“Ya, emm... Neyse be Federica, gitmiyor ya, kalıyor ya. Düzelir değil mi herşey kısa zamanda?”

Ve gülümsedi Federica.
Ve gülümsedim.
Ve gülümsedi Güneş.
Ve gülümsedik...

Hiç yorum yok: