-102,04081632653061224489795918367
-... neyin şifresi bu?
-Yüzde iki çekme kendini benden sonra yaklaşırken onlara.
İki fazla, iki abartı, iki kaçmak gibi yahut kaçamak gibi.
-lan neyin şifresi bu?
-Benden olmazdı zaten, çekmeye değmez ki dayama ağzını
kalemlere, yüklenme kağıtlara; bırak... bırak ben yazarım en
kötü ki en kötü benimdir veya benim!dir.
-Ulan ne diyorsun?
-Ayak parmakların ayaklarına doğru çekilmesin onun parmak
uçlarında değilse, hafifletmesin gülümsesini ve kesinlikle
kıkırdasın. Yüzde iki daha fazla kıkırdasın. Kıkırdamak ona
göre veya yakışıyor.
-Bak arkadaşım... lan anlat lan hadi...
-Temmuz, sandalyesini
çekmiştim gelecek diye. Geç kaldı veya ben erken geldim; bu kısım
bulanık, yine de sandalyeyi çekmiştim gelecek diye. Tamam, bira da
söylemiştim. Gelmesini beklememek, kimsenin gelmesini beklememek
adet gibiydi bende mevzubahis bira ise. Yorgundum.
Üzerimde neyin yorgunluğu vardı bilmiyordum, üzerimde şimdi
neyin yorgunluğu var hala bilmiyorum. Yorgundum ve yorgunum.
Hatırlamadığım şeylerden sebep, hatırlamak istemediğim
şeylerden sebep, onunla doldurmak istediğim beyin kıvrımlarım da
belki sebep; düşesim vardı.
-Emre... kardeşim ne anlatıyorsun?
-Dinleyin...
-Peki, dinleyin...
-Öpüşüverdik selam mahiyetinde, gülümseyerek
oturdu. Kelebekler kanat çırpıyordu saçlarında ta karnından
kaçıvermiş ve en son saçlarında tutsak kalmışlar gibiydi.
Yüzüne dokunmak istedim, dokunmadım; dudakları dikkatimi
dağıtmıştı. Saçlarını kulağının arkasına doğru bir
yolculuğa gönderesim geldi, bilet bulamadım; elmacık kemiklerinde
hayallerimi sektiriyordum. Dokunmadım ona. Ona dokunamıyordum.
Karşımda bira bardağı eşliğinde kıkırdarken, gülümserken,
hani eskiler ne der, cilvelenirken ben durup da dinlemelerdeydim.
Kaşındık. “Başka bir yere mi gitsek?” dedik. Hangimizin ilk
söylediğini (ben) belirtmeyeceğim ki biraz gizemli olsun.
-Bizden saklama. Kanundan saklanmaz.
-BEN!
-Sonra?..
-Yürüyorduk. Kadıköy'ün taş döşemeli sokaklarında
geziyordu ayaklarımız. Yürüyesiye... beli geldi aklıma. Elimi
belinin soluna, hafif aşağıya, kalçasından destek alacak
vaziyette atmak için yanıyordum. Elimi beline atmamın ama bir anda
aramızdaki ilişkiyi değiştireceğini de biliyordum. “YAP! YAP!
YAP!” diye dürtüyordu kalbim; kan dolaşımını kullanarak sol
kolumu.
-Çok devrik cümle kuruyor bu amına koyayım.
-Sokağın sonuna yaklaşırken, sonları sevmem ben, elim düştü
beline ve bana döndü, kavradım tabi. Öpücük kondurasıya halim
yüzünden bir anda dudaklarımı yanaklarının bitip dudaklarının
başladığı yerde buldum. Iskalamam bir yana, arkadaşça bir
öpücüğü de becerememiştim. Kafasını eğdi ve bakıştık, o
altmış, ben doksan derece birbirimize bakıyorduk. Zaman yavaşladı.
Bir yaprağın yere düşmesi ki normalde o an saçlarından düşse
altı saniye alacak iken, üç gün sürecek gibiydi. Dudağını
kaplayan nispeten ölü deri, dudağımın içindeki canlı deriye ki
dudaklarım soyuluyordu; altı saatte dokunuverdi ve başladı her
şey. Kadıköy cıvıldıyordu; bize özel mi bilinmez. Bize özeldi
sanırım, o sokaklarda zamanın yavaşladığına ilk kez tanık
oluyordum.
-Sonra?..
-Onu son gördüğümde, içimdeki en büyük istek
beraber solun sonunu anlatan bir belgesel izlemekti. Niye bilmiyorum.
İyi değildi. Onu son kez görmüş olacağımı bilmiyordum ama
yine de sarıldım ona ve hafif bir yanma hissettim akciğerin
dibinde. Tekrar görüşeceğimizden kesinlikle emin olan ayakları,
merdivenleri yavaş adımlarla ezdi. Osmanbey sokaklarında
istikametimi bulmaya çalışırken ise aradı, fenaydı. Koşar adım
geri döndüm, zıp zıp tırmandım merdivenleri ve hızla çaldım
kapısını. Titriyordu. Kötüydü. Yine de beni uğurlamak
istiyordu, üzülüyordu sanırım. Onu son kez gördüğümde öpmedi
beni. Son kez öpüşmek hikayemizde yokmuş demek ki.
-Adam film
gibi anlatıyor değil mi Kemal?
-Abi en azından 5 yıl çıkar bundan.
-Öhm... merdivenleri
inerken, mırıldanıyordum. Emin değildim ama son gibi
hissetmiştim. Doğru hissettiğimi anlamam zaman aldı.
-Tamam
lan, yeter. Bölücü örgüt peşinde koşmanın sebebi kadın yani?
İyi hal desem komik olur. Fuhuş?
-Düşünmek elim ya da zulüm değildi eskiden. Şimdi herkes
düşündüğünden ve düşünceleri genelde düşünmek istememek
üzerine şekillendiğinden; düşünmek elim ya da zulüm. “Cehalet
mutluluktur.” cümlesini ilk kuran adam sopalık. Emin olun
sopalık. Düşünürken düşünmemeyi öğretti koca medeniyete;
paradoks düşkünü pezevenk, ironi düşkünü yavşak. Karşımda
olsa iki tane çakardım ki sen kimsin köpek bütün soruların
cevabını bulmuş gibi... “cehelet mütlülüktür.” heh
öyledir. Sen mutlu olmayı düşünerek çözemedin diye... bizim
kimyamızı bozmak zorunda mısın? Hayatta bir şeyin zevk verdiğini
öğrenmek ve ondan sonra o olmadan yapamamak bilge geçinmek değil,
bağımlılıktır. Varolmak dediğimiz bütün bilgiye hakim olmak,
her şeyi yaşamış olmak değil ki, varolmak dediğimiz kendi
dünyanda sadece insan olmak. Kapital bilgi felsefesini bile bozmuş.
Biz de buna inandık vesaire.
Ben inanmadım mı? Yalan yok,
bayrakla gezdiğim günler olmuştu. O zamanlar güzel sanatlar
okuyan genç kızlara tabiri caiz ise hastaydım. Aman FSM nasıl da
sanat akıyordu dudaklarından? Yüz kere sevişirdin ama bir kere
içten sarıldığını göremezdin. Göremedim. Göremedik. Yatakta
basmadık yer bırakmıyorlardı tabi ki; “cehelet mütlülüktür.”
mottosundan yola çıkıp bütün porno filmleri izlemişlerdi.
-Devam et.
Seks cehaletin karşıtıydı onlar için, çok acayipti. Halbuki
milyonlarca yıldır sevişmek en büyük amacı olmuş bir toplumun
parçasıydılar. Yine de blowjobun, türkçe ne dersiniz, deri
sünnetli olduğu için blow olmaz, işçiliği yüksek yine de...
dil ustalığı (burada bir kısım edebiyatçı alınmış olabilir,
az yalamadınız değil. Hişş...) evet dil ustalığı diyebiliriz.
Depresif, mutsuz, cehaletten tamamen arınmış bir şey onlar için.
Sekste sınır tanımamak!.. ulan felsefeden nereye geldik?.. beni de
bozdunuz şerefsizler.
-Jop yakın.
-Neyse, şu hayatta ama en hayvanca duyguları kendini sanata
yakın hisseden insanlarla yaşadım, o da var. En normali
reklamcıydı. O sıralar çok sarhoştum vesaire...
Neyse, konumuza dönelim. Önce toparlamak lazım, öküzlük var
serde ve benden nefret edilsin istiyorum, ben de kendimi sevmiyorum
ve nefret ediyorum, bunun ortak bir nokta yaratacağını
düşünüyorum, sülalede tek zıpçıktı benim, cehalet
mutluluktur lafını ilk eden kişi tam bir göttür, seksi modern
insan bilgi birikimi olarak görüyor... filan. Genel başlık ne
olmalı? Doğulu toplumların ilerici zihniyeti Amerika redneck'inin
ötesine geçemez... nıck. Beni seks bozdu... nıck. Nefret?
Nefretti mevzu.
-Sonra?
-Sonrası anca avukatla.
-Senin ben doğduğun toprağı, büyüdüğün cemiyeti
domaltırım lan ne avukatı orospu çocuğu?.. anlat!
-...
-ANLAT!