Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı

10 Ocak 2015 Cumartesi

Sondan Sonra-Birinci Bölüm




Sondan Sonra-Birinci Bölüm



Aradan yedi yıl geçti. Bu cümleden olayların nasıl geliştiğini anlamışsınızdır. Aradan yedi yıl geçti. Saatin öneminin olmadığı bir yerde havanın kararmasını bekledim, yedi yıl. Hatamı özümsemeye, büyümeye çalıştım. Karanlıkla dost oldum, aptallığıma yandım da durdum. Aşkın bile rengi değişti yedi yılda... özgürlük diye sayıklayıp duruyor hatıralarımda. 

Yıl 2000, deprem sonrası, hapishanedeyim.

...

Bir şeyi yapsam mı yapmasam mı diye düşündüğüm anın veya anların sonrasında, yaptığımda onu şimdiye kadar hiç ama hiç pişman olduğumu hatırlamıyorum. Öncesinde, niyeyse insan; kendini tutmaya çalışırken, geri adım atmayı düşünürken; pişman olacağını sanıyor. Çok mantıksız, dediğim gibi pişman olmuyorsan, olabilecek bir durumda da değilsen, eninde sonunda da onu yapacaksan zaten niye böyle düşünüyorum ki? Niye böyle düşünüyorsun ki? Niye böyle düşünüyoruz ki? Çevremiz mi etkiliyor bizi böyle? Bütün geri adımlarımız aslında başkalarının adım atmadıkları zamanların, cesaret edemedikleri anların yansımaları mı acaba? Aslında asıl pişmanlık, yani yapamamaktan kaynaklanan sanki yaptığının sonuçlarıyla yer değiştiriyor aklında. Toplumun kendi psikolojik çıkmazlarında oluşturduğu duyarlılık, minik oyunlar oynuyor bize. Bu bir açıdan güzel, çünkü böyle bir şey olmasaydı, bu konu hakkında farkındalık edinip bunu anlatamayacaktım muhtemelen. Bir açıdan da kötü, ne kadar uzaklaşmaya çalışsan da bir şekilde benzemeni sağlıyorlar demek ki.. hainler.. sevdiklerinden yapıyor da olabilirler.

...


Saatin öneminin olmadığı bir yerde havanın kararmasını beklemek manasızdır. Ama bugün değil, bugün gecenin de, karanlığın da, saatlerin de, dakikaların da, saniyelerin de ayrı ayrı önemi var. Özgür insanın sevdasıdır zaman, özgürlük uzak değil, özgürlüğe sadece bir iki saat kaldı. Özgür insanın sevdasıdır zaman, özgürlüğümüz dört nala, özgürlüğe sadece bir iki adım kaldı.

İçeriye girdiğim gün, içeri girmem gerekiyordu. Sevmeyi filmler yerine yaşayarak öğrenmeyi seçmiştim ve bir hata... bir hata... yalnızca bir hata... ilginç gelebilir ama özgürlüğün ne olduğunu, umudu, yaşamayı, sevmeyi vesaire burada tekrar öğrendim. Hem de insanlardan değil; sadece ondan: bir iki mektup ve fotoğraftan. Tahmin ettiğiniz gibi: Gülşah. Bunca kavganın, gürültünün ve acının içinde, gülümsemeye, düşünmeye ve hayal etmeye başladım tekrar; onun sayesinde. Hatalarımı gördüm, niye acı çektiğimi anladım, nasıl daha iyi olabileceğimi çözümledim ve hepsini dediğim gibi bir iki mektupta, bir iki fotoğrafta...  artık yeter, çıkmam lazım, çıkmak için sabırsızlanıyorum sanırım.


Buraya ilk geldiğimde uzun süre hücrede kaldım. Hücre cezam bittiğinde ise artık yaşamamın manasının kalmadığını ve ölümün müebbetten çok daha iyi bir seçenek olduğunu düşünmeye başlamıştım. Hapishanede ölmek için bir sürü yol vardı ve ben kendimi asmayı seçmiştim; eski moda ama başarısız olma ihtimali düşüktü.

Daha ilk denememde gardiyan Mustafa'ya yakalanıp hapishane doktorunun karşısına çıkarıldım. Önce doktor biraz hırpaladı, sonra gardiyanlar. Ama kararlıydım, yaşamaktan ümidini kesmiş bir adamı döverek durdurmak imkansızdır. Bir daha denedim ve tekrar yakalandım ama bu sefer doktora götürülmeyip doğrudan hücreye atıldım. Bir süre daha hücrede kalmanın bana iyi geleceğini düşünmüş olmalılar.

İkinci hücre maceramda benimle ilgilenen tek kişi Mustafa oldu. Sürekli soru sorup canımı sıkıyor ve cezamı iyice çekilmez hale getiriyordu. Bir süre sonra, yani sorularına cevap alamamaya başlayınca bana ailesini, çocuklarını anlatmaya başladı. İnadımı kırmaya, benimle dost olmaya çalışıyor gibiydi. Bunların hepsini suçluluk duygusuyla yaptığını fark etmem uzun sürmedi ve bir şekilde muhabbet etmeye başladık ve bu halde geçen bir iki günün sonunda bana doğru bir zarf uzattı; onun yazdığı mektubu...

Pek ışık almayan hücrenin içinde, bir elimde Mustafa'nın verdiği çakmak, bir elimde sigara, ilk kez okudum mahkumluğuma mektubunu.

O günden bugüne kadar mektuplaşmaya devam ettik. Aşkı geçtik sanırım, meşke döndük. Sevgisinden emindim, o zaten... biliyorsunuz... gün geçtikçe zihnim özgürleşti, yaşama sevincim geri döndü. 


İki ay önce hapishanedeki arkadaşlarım dışarı çıkmak için bir plandan bahsettiğinde ise balıklama atladım. Beni yaşama bağlayan kadınla tekrar bir araya gelme şansı, onu görme, onu hissetme, ona en azından bir kere daha dokunma hayali aklımı başımdan almıştı. Ve şimdi bulunduğum konuma bakın, elimde kağıtlar, dışarıya çıkmak için zaman öldürüyorum. Dışarıya çıkacağım, çok az kaldı, son kelimemle özgürlük arasında en fazla bir saat kaldı. En fazla bir saat...

Şimdi hazırlanmam lazım, onun yanına gidene kadar durmayacağım. Emin olun, az kaldı, hem özgür, hem de onunla olacağım... son sanmıştım... yanılmışım... anlatacağım...




Hiç yorum yok: