Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı

18 Ocak 2015 Pazar

Sondan Sonra-İkinci Bölüm

Karanlık, ıslak, çamurlu bir uğraş özgürlük; delilik muhtemel. Yorulduğumu kastetmiyorum tabi; eğlenceliydi. Yine de parmaklıklardan kaçmak için tünelde debelenmek, sonunu bilmediğin bir yolda inanç ve korkuyla el ele ilerlemek ilginç.

Işığı görmeden önce boğulmanın eşiğindeydik. Nefesimiz yetmediği için ciğer doldurma işini sıraya bağladık. Az kalmıştı özgürlüğe… belki… galiba…

Son mektubunu hatırladım sonra…

“Küçük bir korku kaplıyor havayı; dumana inat. Bir hayal sarılıyor toprağın dibine; isyana karşı. Yemen yanıyor dilin elinde; Yemen yanıyor yamanların düşünde.

Gidenin gelmediği diyarlara ait bir hikaye yazıyor eli yazarın; kaybettiği öykülere ait, basit ama manalı, güzel ama çirkin, soğuk ama kaynar. Bir kadın çığlığı salgılanıyor Yemen Dağları eteğinde ve bir gitarist tapıyor notalara kaybetmemek üzere. Ne, nasıl, niye? Kimse sorgulamıyor. Kimse sorgulamıyor olanı ve herkes aynı yere bakıyor; herkes geleceğe bakıyor, herke doğru adamın doğru lafında hipnoza yelken açıyor. Her şey bir tını, her şey bir ahenk, her şey bir mesai oluyor geçmişin ardında kalan bilinmeyen nefes sebebiyle.

Bir kadın var, bir kadın, her şeyin peşinde alev alev koşa duran bir kadın. Ne yan arsa yansın aynı şarkıyı söylemeyi, aynı şiiri okumayı, aynı şekilde yaşamayı bırakmayacak, gururlu bir kadın. Eriyor dağlar önünde, eriyor gökyüzü ölümün başarısız nefesinde, eriyor gökyüzü notalarda sahipsiz, eriyor gökyüzü bilinmeyen şarkılarda, eriyor gökyüzü sesinde şairin. Eriyor gök! Eriyor gökyüzü! Kimse mana veremiyor bu eyleme! Kimse bir kelime daha edemiyor sonuna toprağın... kimsenin işi değil yaşamak, kimsenin harcı değil hayal kurmak, kimsenin peşinde değil Muş'un yolu, kimseni korktuğu değil Dersim artık, kimse söylemiyor kötü şarkılar karşıdaki hakkında! Biliyor herkes artık, içerisi, dışarısı, karşısı, yandaşı, gitarı, sazı, darbukası, davulu; hepsi aynı inancın mahsulü. Biliyor herkes nerede bitecek kavga; bittiği zamana dolacağı zaman sevda. Tekrarları kafasına takmış bir şairin dilinden aktarılıyor her kelime arsızca geçmişin dibine; kimse kaybetmiyor içindeki sevinci, kimse inanmıyor gücüne paranın, kötünün, zorbanın! Yok oluyor Nazım'ın hayal ettiği geçmişte İstanbul'un, yok oluyor Veli'nin deliliğinde şiirleri İstanbul'un, yok oluyor Karaca'nın dilinde melodileri İstanbul'un ve karışıyor buralar Marmara'ya, karışıyor buralar geçmişine İstanbul'un, karışıyor Altınboynuz Kalderon'a, karışıyor mesafeler mesafelere; kimse inanmıyor!

Aslında, kimse inanmasın; burada Gülşah… o bildiğiniz Gülşah, can sıkıntısıyla şeytanlara karışıyor...

Burada kayboluyor bütün melodi Emre, burada yıkıyor tüm inancı kaybolmuşluğun. Burası tam yeri savaşın, burası tam yeri barışın, burası anlaşmaların dibi, burası pazarlıkların muzdaribi, burası çılgınlığı özgürlüğün boşa peşinden koştuğu, burası tanrı'nın, burası var olamayan, olmayan, olamayacak olanın, burası çirkin kraliçe, burası başarısız kral, burası evrene karşı; zaman dahilindeki en büyük inkar.

Ben istiyorum ki kaybolsun bütün geçmiş ellerimizin içine yuva kurup, ben istiyorum ki inanmayalım artık bizim sahibi olmadığımız tanrılara, ben istiyorum ki artık ölmeyelim inanmadığımız şeyler uğruna, ben istiyorum ki yakalım da şu Dünya'yı, görelim kim yanıyor kim yanmıyor aşk uğruna... ben istiyorum ki inandığımız bütün savaşlar bitsin ilk tereddütümüzde, ben istiyorum ki beleşe inanç çalanları asalım kendi idam araçlarımızın içinde.

Sana yazılan bir mektup seninle alakalı olmalı; biliyorum. Bu da biraz bizimle alakalı aslında; kaçıp görmediğimiz şeylerin büyüsü sebebiyle döküldü bu basit kelimeler buralara. Biliyorum, bilinen bir şeyden, sana karşı duyulan özlemimden mesela burada bahsetmek yanlış. O yüzden genişinden giriyorum bütün evrenin. İnandırmaya çalışıyorum bütün evren, bütün bu basit evren bizim. Biliyorum, kelimelerim pek kalıba sığmıyor; ama inan bunlar dandik bir piyano notasında bile kendilerine bir kalıp bulup hale ayak uydurabiliyor.

Bilmiyorum erken mi yoksa geç mi kaldım? Ne desem boş ama; biliyorum şunu desem, şu kelimeleri desem mutlu olacaksın. Biliyorum şu kelimere inanarak dile getirdiğimde kendini güzel hissedeceksin...

Seviyorum seni... bütün üç noktalara rağmen. Ki bu güzel şey; sanırım.

Ki bu güzel şey Emre; Yağmur, sanırım...

Yağmurum ol boşluğa düştüğüdümde…”


Geliyorum  Gülşah. Geliyorum. Bize geliyorum. Bizim için, toprağın içinden geliyorum...

Hiç yorum yok: