Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı

4 Şubat 2008 Pazartesi

7. bölüm



Kasım ayı. Soğuk iyice bastırmıştı, yaklaşık bir buçuk aydır Gülşah benimle konuşmuyor hatta yüzüme dahi bakmıyordu. Etek açmaca faciası artık umutlarımı tüketmişti. Annem ve babam, bugün okula gitmem gerekmediğini, kar nedeni ile okulun bugün babam tarafından tatil edildiğini söyledi. Çok mutlu oldum. Evde oturup tembellik yapabilirdim.
Canım patlamış mısır istedi birden. Patlamış mısır alıp karı izlecek, büyükler gibi keyif yapacaktım. Annemin yanına gidiverdim.

-anne? Ben patlamış mısır istiyorum.
-şimdi olmaz emre, ağda yapıyorum gördüğün gibi.
-ama anne ,nolur?
-emre, git kendi mısırını kendin patlat. Yapıştıracağım şimdi ağdayı suratına, kaşsız ,kirpiksiz kalacaksın!
-peki.

Ama ben mısır patlatmayı bilmiyordum ki. Kesin babam bilirdi, benim babam herşey bilirdi zaten, çok zeki bir adamdı. Hemen yanına gittim.

-baba!
-efendim Emre?
-baba , Mısır nasıl patlar?
-mısır nasıl patlar, ımm, şimdi Emre, mısırı ısıtırsın, sonra mısırın içindeki beyaz bölüm sıkılır ve dışarı çıkmak ister, böylece mısır patlamış olur.
-yani mısırı ısıtmam mı gerek?
-evet Emre, hem de çok.
-teşekkür ederim baba!
-lafı mı olur evladım, hadi git şimdi , işim var görüyorsun.

Evet, mısırı ısıtmam gerekiyordu. Peki nasıl? Sobayı kullanabilirdim, ya da ocağı. Ama ocak için tencere gerekirdi ve tencerelere erişecek boya sahip değildim. Ben de sobanın üstüne koydum mısırları ve tabağımı alıp başında beklemeye başladım. Babam içeride kitap okuyor, annem de yatak odasında ağda yapıyordu.
Bir süre sonra mısırlar fırlamaya başladı, şaşırmıştım, mısırın böyle patladığını bilmiyordum, evin her yeri mısır olmuştu ,ben de yere yatmış, kafama gözüme gelen mısırlardan korunma çabasındaydım. Derken içeriden babam çıktı aceleyle giyinmiş gibi.
-koş yavrum koş , anneni çağır, ülkücüler bunlar , buldular beni! Ateş ediyorlar. Hanım, koş, ülkücüler evi basacak!

Sonra da annem çıktı zor giyinmiş şekilde.
-ay, ne oluyor burada! Yahu sana dedik değil mi yazma diye o gazetede. Al işte ,buldular bizi. Öldürecekler. Emre çabuk gel , gidiyoruz arka camdan çıkıp!
Yanlarına gittim, mısırları farketmemişlerdi. Şanslıydım, ardından annem saçımdaki mısır patlağını görüp benim suratıma bir tane yapıştırana kadar.
-ulan, biz de sandık ülkücüler. Şerefsiz ya, bak oğluna, zeki oğlun mısır patlatmış! Nerede patlattın lan mısırı?
-anne acıyor kulağım , sobada işte. Çekme artık, ühühü...
-bir de sobada! Kemal, al sana bırakıyorum bunu ,yüreğime inecekti yüreğime.
-vay vay, Emre bey demek mısır patlatmış.
-evet baba.
-aferim yavrum. Kızmadım ben sana, sakın yanlış anlama. Çocuksun yaparsın, bakma sen anneciğine, korktu ondan öyle davrandı.
Başımı okşuyordu babam, ama gözleri hala kızgın gibi bakıyordu. Biraz daha okşadıktan sonra parmağı ile yukarıyı gösterip ,birşey gördüğünü söyledi, baktım. Ve yukarı bakarken, hayatımın en sağlam şamarını yeyip , mevlevi dervişler gibi kendi etrafımda döndüm. Yere yatıp ağlamaya koyuldum. Babam yanıma geldi.
-ağlama yavrum, ağlama, sinek vardı suratında ondan vurdum. Ağlama bakayım.
-ühühü, dövmeyeceksin değil mi baba?
-hiç döver miyim ben oğlumu, aa...

Ayağa kalktım ve sarıldım babama, yine yukarıyı gösteri parmağıyla ve hala orada ne olduğunu görüp görmediğimi sordu.
-görmüyorum baba, ne var ki orada?
-ne olacak it oğlum benim, öküz oğlum ne olacak, mısır var!!!
Sağlam bir tokat daha vurdu babam, yine mevlevi dervişler gibi kendi etrafımda dönüp ,yere düştüm, yere düşünce hemen divanın altına girip orada ağlamaya koyuldum. Babam ise divanın üzerine oturup televizyon izledi bir süre, arada duyduğum seslere bakılırsa, mısır yemekteydi. Kötü bir gündü benim için, okula gitmemiştim ama bütün gün divanın altında ağlamış ve babamın mısır yeme seslerini dinlemiştim, çok kötüydü...

Hiç yorum yok: