Aradan yaklaşık iki koca ay geçti.
Beni de, onu da biliyorsunuz; aynı şeyler aynı şekilde devam; iş,
boşa geçen zamanlar, geceleri beyhude yıldız sayma merasimleri.
Defalarca gördüm onu tabi; bakkala giderken, işe giderken ya da
halı döverken. Ama bir kere bile benimle konuşmadı, bir kere bile
kafasını çevirip bakmadı ve bir kere bile ağzına adımı
almadı; arkadaşlarından öğrendiğim kadarıyla. Aşk kötü şey;
yaşamı kısıtlıyor, ucuz içkiye peşkeş çekiyor karaciğeri ve
tütüne buluyor göğüs kafesini. Çıkış yok aşktan; ölüm
dışında.
Her şeyi boşvermek, aslında onu
boşvermek pek de zor değil. Zor gelen, aşkı boşvermek
muhabbeti. Birisini istemek sebep ve sonuç ilişki ile alakalıdır.
Birisini bir nedenle istersin ve sahip olursun; bunun adı sebep ve
sonuçtur. Ama aşk denilen boktan şeyin içinde zerre kadar mantık
olmadığı gibi zerre kadar da sebep yoktur. Sonuç mu? Aşkın
sonucu mu? O ise hiç sanırım; koca bir hiç.
Aşk hikayesi yazmak ile aşkı
yansıtmak başlı başına çelişki barındırıyor bu yüzden.
Yaptığım şeyi, yani okuduğunuz şeyi yaparken bu yüzden bu
kadar zorlanıyorum. Gerçeği yansıtmak; aşk gibi evrensel bir
yalanda – ki tanrının en büyük yalanı aşktır – mevcut
değil. Zaman atlamalar ise aşkın başında eğlenceli gibi görünse
de şuan mümkün değil benim için. Bu notları tutarken o yüzden
acele etmiyorum. Her şeyin hızla yaşanmış ve bitmiş gibi bir
izlenim bırakması canımı sıkardı. Sonuçta anlattığım
benimle sonlanacak bir öykü. (Bunu anladığınızı umuyorum.)
Şuan kaleme aldığım bölüm
üzerinden geçmemeye kendi kendime yemin ettim. Rakı ve yalnızlık
içinde yazıyorum bu kelimeleri. Dünya'nın en güzel şeyi bu
yüzden benim için aşk; bağışlayın lütfen, sarhoş bir aşığın
gerçek hikayesine dönüyor burada mevzu ve portre gittikçe
çirkinleşecek; emin olun.
Yaklaşık iki koca ay sonunda
çıldıracak duruma gelmiştim. Onu görmek, onunla bir damla zamanı
bile paylaşmak için çıldırıyordum. En son bana söylediği
şeyler yüzünden garip bir gurur oluşmuştu ama içimde; her şeye
sekte vuran. Sonra aşkın içinde olmaması gereken bir şey
olduğuna kanaat getirdim gurur denen şeyin. Bu şekilde, zamanı
öldürerek onun normale dönmesini beklersem onu tamamen
kaybedeceğimi düşünmeye başlamıştım ve bu düşünce canımı
çok sıkıyordu. Öyle bir duruma gelmiştim ki; onun için
yakamayacağım şehir kalmamıştı Dünya üzerinde. Onu o kadar
seviyordum ki, ulan o kadar çok seviyordum ki, geçmişi geleceğe,
geleceği geçmişe, zamanı hatalara ve hataları zamanın dibine
tıkıştırmaya razıydım. Artık oyunlar yoktu; biliyordum.
Oyunlar çocukçaydı ve bir yere gitmiyordu. Gerçek bir şey
lazımdı; çok gerçek bir şey.
Uzun süreli bir plan bu konuda bana
yardımcı olacak durumdaydı. Çalıştığım işi bırakmam
gerekiyordu; bu kesin. Bir şekilde bir yerlerden para bulmam ve
okumam, ardından ise hızla adamlığımı kanıtlamam gerekiyordu.
Üniversite benim için problem sayılmazdı; zekiydim ve iyi eğitim
almıştım; bu uzun planda tek eksik beni üniversite sonuna kadar
idare edecek para bulmaktı. İlk önce hali hazırda oturduğum evin
odalarını öğrencilere kiraya verdim, ardından bunun da yeterince
bana fayda getirmediğini fark edip para kazanmak için başka bir
yol bulmaya çalıştım.
Bulduğum yol basit olmakla beraber
biraz tehlikeliydi tabi ki. Size bizim yaşadığımız mahallenin
gecekondu mahallesi olduğunu baya bir söylemiştim hatırlarsanız.
Normalde devlet arazisi olan bir alandı bizim mahallenin kurulduğu
yer. Zamanla, seçimden seçime ertelenen bir tasviye mevzusu vardı
ama sonra devlet bu araziyi bir şekilde özelleştirip başından
defetti. O an yaşadığımız zaman da bu devlet arazisini ucuza
kapatan kodamanın bütün mahalleyi evinden kovmaya çalıştığı
zamandı. Mahalle kahvesinde hiç mirasçısı olmayan bu kodamanın
sürekli bir şekilde öldürtülmesi konuşuyordu. Bir gün bunun
benim için tek çıkış yolu olduğunu düşünüp bu düşünceyi
gerçekleştirebileceğimi söyledim ve buna karşılık ne
istediğimi anlattım ahaliye. Sadece yedi yıl boyunca bütün
mahalleliden her ay az miktarda para alacaktım ve bu kodamanı
kimsenin çözemeyeceği bir şekilde yok edip başımızdan def
edecektim. Mahalleli başka çaresi olmadığından teklifimi kabul
etmekte tereddüt etmedi. Şimdi yalnızca yaşlı, zengin, siyasete
yakın bir adamı şüphe yaratmayacak bir ölüme süreklemek
lazımdı bana; onu da nasıl yapacağımı çok iyi biliyordum...
Onu da nasıl yapacağımı çok iyi
biliyordum...
2 yorum:
Yorum Gönder