Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı

26 Haziran 2009 Cuma

36. Bölüm

    22 Ağustos saat 23.00

Gün boyunca, bildiğiniz durum nedeniyle tuvaletteydim. Saat 22.00 civarı ise vücudum kendine geldi. Kendimi çok yorgun hissetmeme rağmen uyumadım ve Gülşah ile görüşmenin başka yollarını düşünmeye başladım.

Uzun uzun garip formüller düşünüyordum görüşmeyi mümkün kılmak için. Ama hiçbiri aklıma yatacak kadar zekice değildi. Özellikle o gün yaşadığım olaydan sonra, aklıma çocukluğumda yaptığım aptallıklar gelmişti, bu tip saçma bir plan ile bunun olmayacağını anlamıştım. Zaten durum düşündüğümden de vahim değildi, tamam, annesi Gülşah ile görüşmemi istemiyordu; ama o gün bana pek de kötü davranmamıştı. Karavan macerasının üzerinden geçen zaman sayesinde bir şeyler unutulmuştu ve annesinin o an içinde bulunduğu hal pek katı değildi. Yeterince nazik olursam ve doğru kelimeleri seçersem Gülşah ile görüşmemize izin verebileceğini düşünmeye başlamıştım bu sebeple. En mantıklısı adam gibi özür dilemek sayesinde elime geçecek olandı. Farkındaydım.

Saat biraz geç olmuş olsa da Gülşah ile annesini ziyaret etmeye karar verdim. O evde annesi benim hakkımda neler düşünüyor bilmiyordum tabi, ama dediğim gibi o günkü olaydan cesaret almıştım. Yapacaktım bunu, içim içime sığmıyordu.

Hızla giyinip evden çıktım. Saat 23.00'a yaklaşmaktaydı ve Uzun ailesinin kapısının önünde cesaret topluyordum. Geçmişi şöyle bir düşündüm ve yaptığım şeylerin, inatçılığımın ve tutkumun biraz abartı düzeye geldiğinin farkına vardım. Bu benim gurur duymam gereken bir şey miydi, yoksa utanmama gereken bir şey miydi, bir süre karar veremedim.

Aşka bakış açım çocukluktan beri çok değişmişti, bunun farkındaydım. Gülşah'ı ilk gördüğümde içimde alevlenen şeyin aynı olmadığının da farkındaydım. Ona karşı duyduğum sevgi ilk başta çocukça ve komik bir şeydi; ilk okula giderken öğretmene duyulan aşk gibi. Ama sonraları içime yerleşen şey daha başkaydı. Gülşah konusunda bu açıdan şanslı olduğumu düşünüyordum, ilk aşık olduğumu düşündüğüm zaman çocuktum ve çocukça bir aşk ile beslemiştim kendimi. Sonra ise, büyüdüğümde tekrar aşık olup daha güzel duygular beslemeye başlamıştım. Hayatı boyunca sadece bir kıza aşık olmuş birini anlatıyordu bu anılar. İyi miydi, kötü müydü, başka birisine de aşık olabilir miydim bilmiyorum ama bu benim için iyi bir şeydi. Aşık olduğun kişinin hem çocukluk aşkın hem de gençlik aşkın olması.

Bu hikayeyi anlatmaya başladığımda her şeyin, 22 Ağustos o düşünceler aklıma düşmüş olsa bile, ilk gün başladığına inanıyordum ama şimdi, 22 Ağustos gününü anlatırken düşünüyorum da, ben geçmişi yazdıkça asıl olan başlangıcın farklı bir zaman olduğunu kesinlikle anladım. Şuan yirmi dokuz yaşındayım ve şimdi yaşadığım dünyaya bu hikayeyi getirene kadar önümde baya zaman var. Size şunu itiraf edeyim, hikayenin sonu hala gelmedi. Ben bu anıları anlatmaya başlayalı geçirdiğim bir yıl boyunca da bir sürü şey yaşadım. Bu beni biraz daha olgunlaştırmış ve düşündüklerimi netleştirmiş olabilir. O yüzden ilk bölümde anlattığım şeyleri biraz çarpıttığımı itiraf etmem lazım. Gülşah'a ilk aşık olduğum an, dokuz yaşında onu ilk gördüğümde duyduğum hayranlıkla örtüşmüyor. İtalya'dan ilk döndüğümde, (18. Bölüm) onu buluşmaya çağırmıştım hatırlarsanız. Bir bankta oturuyordum ve bana doğru geliyordu; o an içimdeki çocukluk aşkının yerini daha yeni bir şeyin doldurduğunu ve bu duygunun o duygudan çok daha güzel olduğunu fark ettim. O yüzden koşup sarıldım ona, o yüzden kokusunu içime hapsetmek istedim. Ve o günden beri bambaşkayım. O yüzden anlattığım kadar inatçı ve vazgeçmezim onun hakkında. Tabi daha anlatmadığım kısımlarda, özellikle anıları anlatmaya başladığım geçen yıldan bu güne kadar geçen zamanda yakınlaşmış olabiliriz. Bunu sırf merak edin diye de yapıyor olabilirim.

Bu yüzden bu bölümü yazarken o an düşündüklerimin, size şimdiye kadar yansıttıklarımla örtüşmediğinin farkına vardım. Şimdiye kadar size hikayeyi ilk görüşte aşk olarak anlattım, biliyorum ve o gecede, aklıma düşen o düşüncelerden sonra bile kendimi ve sizi buna inandırmaya gayret ettim. Özür dilerim.

Her neyse, 22 Ağustos gecesine geri dönelim. Geçmişle muhakememi bitirdim ve kapıyı çaldım. Gecenin bir vakti özellikle Fadime hanımı, yani Gülşah'ın annesini uyandırmak tehlikeliydi ama içimden bir şey o gece bana bunu yapmamı söylüyordu. Kapıyı tahmin ettiğim gibi annesi açtı ve yataktan kalkmış, uykulu görünüyordu. İçeri girip giremeyeceğimi sordum önce, kızgın bir surat ifadesi takınmış olmasına rağmen bu isteğimi reddetmedi ve beni içeriye davet etti.

Kendisiyle karşılıklı oturduk ve neden geldiğimi sordu. Derin bir nefes aldım, ölüm kalım piyesim işte o an başlıyordu.

“Fadime abla, sizden özür dilemek için geldim bugün. Gülşah'ı sizden izinsiz bir şekilde aldım, bir yerlere götürdüm ve sizi çok üzdüm, biliyorum. Siz yalnız bir kadınsınız ve ben sizi daha da yalnız bıraktım. Ama lütfen artık bana kızmayın. Ben size bir kötülük yapmak istemiyordum. Çocukça bir şey işte. Bir hata, lütfen onu benden uzaklaştırmayın. Gülşah ile mükemmel bir arkadaşlığımız var ve o da beni aynı şekilde çok seviyor. Biz çok eski dostuz onunla, biliyorsunuz. Beraber bir sürü şey yaşadık. Lütfen onunla görüşmeme izin verin.”

“Evladım, sen annenin bana emaneti sayılırsın. Bunu iyi bil. Gülşah yaptığı şey konusunda bol bol cezasını çekti, seninle görüşmemek de o cezalardan birisiydi onun için. Yaptığınız çok kötü bir şeydi ve sonuçları ikiniz için de çok kötü oldu. Ama hala dersinizi aldığınızdan emin değilim. Ayrıca, Gülşah bir kız çocuğu, onunla bu kadar yakınlaşmamalısın. Millet ne der, komşular neler söyler hiç mi haberin yok senin? Siz gittikten sonra adınız çıktı mahallede, herkes senin Gülşah'ı kaçırdığını düşünüyordu. Git kendine yeni arkadaşlar bul o yüzden. Sizin tekrar arkadaş olmanızı istemiyorum.”

“Fadime abla, ama babalarımız nasıl iyi dosttular biliyorsunuz. Lütfen, bari onların hatırı için. Hayatımda kimse kalmadı benim, lütfen anlayın. Onun dostluğu beni geçmişe bağlayan tek şey.”

Fadime abla derin bir iç çekti. Kocasından ve annemden bahsetmem onu hüzünlendirmişti. Tamam anlamına gelecek şekilde başını salladı ve bana Gülşah'ın odasına çıkabileceğimi, ama bir saat içinde gitmem gerektiğini, aşağıda benim gitmemi bekleyeceğini ve ben gidene kadar uyumayacağını söyledi.

Merdivenler ayağımın altında eziliyordu Gülşah'ın odasına yaklaşırken. Nefes alışlarım sıklaşmıştı. Odanın kapısına kadar geldim ve içeri girdim, uyuyordu.

Uyandıracaktım.

1 yorum:

Sinan dedi ki...
Bu yorum bir blog yöneticisi tarafından silindi.