22 Ağustos saat 23.00
Gün boyunca, bildiğiniz durum
nedeniyle tuvaletteydim. Saat 22.00 civarı ise vücudum kendine
geldi. Kendimi çok yorgun hissetmeme rağmen uyumadım ve Gülşah
ile görüşmenin başka yollarını düşünmeye başladım.
Uzun uzun garip formüller düşünüyordum
görüşmeyi mümkün kılmak için. Ama hiçbiri aklıma yatacak
kadar zekice değildi. Özellikle o gün yaşadığım olaydan sonra,
aklıma çocukluğumda yaptığım aptallıklar gelmişti, bu tip
saçma bir plan ile bunun olmayacağını anlamıştım. Zaten durum
düşündüğümden de vahim değildi, tamam, annesi Gülşah ile
görüşmemi istemiyordu; ama o gün bana pek de kötü
davranmamıştı. Karavan macerasının üzerinden geçen zaman
sayesinde bir şeyler unutulmuştu ve annesinin o an içinde
bulunduğu hal pek katı değildi. Yeterince nazik olursam ve doğru
kelimeleri seçersem Gülşah ile görüşmemize izin verebileceğini
düşünmeye başlamıştım bu sebeple. En mantıklısı adam gibi
özür dilemek sayesinde elime geçecek olandı. Farkındaydım.
Saat biraz geç olmuş olsa da Gülşah
ile annesini ziyaret etmeye karar verdim. O evde annesi benim
hakkımda neler düşünüyor bilmiyordum tabi, ama dediğim gibi o
günkü olaydan cesaret almıştım. Yapacaktım bunu, içim içime
sığmıyordu.
Hızla giyinip evden çıktım. Saat
23.00'a yaklaşmaktaydı ve Uzun ailesinin kapısının önünde
cesaret topluyordum. Geçmişi şöyle bir düşündüm ve yaptığım
şeylerin, inatçılığımın ve tutkumun biraz abartı düzeye
geldiğinin farkına vardım. Bu benim gurur duymam gereken bir şey
miydi, yoksa utanmama gereken bir şey miydi, bir süre karar
veremedim.
Aşka bakış açım çocukluktan beri
çok değişmişti, bunun farkındaydım. Gülşah'ı ilk gördüğümde
içimde alevlenen şeyin aynı olmadığının da farkındaydım. Ona
karşı duyduğum sevgi ilk başta çocukça ve komik bir şeydi; ilk
okula giderken öğretmene duyulan aşk gibi. Ama sonraları içime
yerleşen şey daha başkaydı. Gülşah konusunda bu açıdan şanslı
olduğumu düşünüyordum, ilk aşık olduğumu düşündüğüm
zaman çocuktum ve çocukça bir aşk ile beslemiştim kendimi. Sonra
ise, büyüdüğümde tekrar aşık olup daha güzel duygular
beslemeye başlamıştım. Hayatı boyunca sadece bir kıza aşık
olmuş birini anlatıyordu bu anılar. İyi miydi, kötü müydü,
başka birisine de aşık olabilir miydim bilmiyorum ama bu benim
için iyi bir şeydi. Aşık olduğun kişinin hem çocukluk aşkın
hem de gençlik aşkın olması.
Bu hikayeyi anlatmaya başladığımda
her şeyin, 22 Ağustos o düşünceler aklıma düşmüş olsa bile,
ilk gün başladığına inanıyordum ama şimdi, 22 Ağustos gününü
anlatırken düşünüyorum da, ben geçmişi yazdıkça asıl olan
başlangıcın farklı bir zaman olduğunu kesinlikle anladım. Şuan
yirmi dokuz yaşındayım ve şimdi yaşadığım dünyaya bu
hikayeyi getirene kadar önümde baya zaman var. Size şunu itiraf
edeyim, hikayenin sonu hala gelmedi. Ben bu anıları anlatmaya
başlayalı geçirdiğim bir yıl boyunca da bir sürü şey yaşadım.
Bu beni biraz daha olgunlaştırmış ve düşündüklerimi
netleştirmiş olabilir. O yüzden ilk bölümde anlattığım
şeyleri biraz çarpıttığımı itiraf etmem lazım. Gülşah'a ilk
aşık olduğum an, dokuz yaşında onu ilk gördüğümde duyduğum
hayranlıkla örtüşmüyor. İtalya'dan ilk döndüğümde, (18.
Bölüm) onu buluşmaya çağırmıştım hatırlarsanız. Bir bankta
oturuyordum ve bana doğru geliyordu; o an içimdeki çocukluk
aşkının yerini daha yeni bir şeyin doldurduğunu ve bu duygunun o
duygudan çok daha güzel olduğunu fark ettim. O yüzden koşup
sarıldım ona, o yüzden kokusunu içime hapsetmek istedim. Ve o
günden beri bambaşkayım. O yüzden anlattığım kadar inatçı ve
vazgeçmezim onun hakkında. Tabi daha anlatmadığım kısımlarda,
özellikle anıları anlatmaya başladığım geçen yıldan bu güne
kadar geçen zamanda yakınlaşmış olabiliriz. Bunu sırf merak
edin diye de yapıyor olabilirim.
Bu yüzden bu bölümü yazarken o an
düşündüklerimin, size şimdiye kadar yansıttıklarımla
örtüşmediğinin farkına vardım. Şimdiye kadar size hikayeyi ilk
görüşte aşk olarak anlattım, biliyorum ve o gecede, aklıma
düşen o düşüncelerden sonra bile kendimi ve sizi buna
inandırmaya gayret ettim. Özür dilerim.
Her neyse, 22 Ağustos gecesine geri
dönelim. Geçmişle muhakememi bitirdim ve kapıyı çaldım.
Gecenin bir vakti özellikle Fadime hanımı, yani Gülşah'ın
annesini uyandırmak tehlikeliydi ama içimden bir şey o gece bana
bunu yapmamı söylüyordu. Kapıyı tahmin ettiğim gibi annesi açtı
ve yataktan kalkmış, uykulu görünüyordu. İçeri girip
giremeyeceğimi sordum önce, kızgın bir surat ifadesi takınmış
olmasına rağmen bu isteğimi reddetmedi ve beni içeriye davet
etti.
Kendisiyle karşılıklı oturduk ve
neden geldiğimi sordu. Derin bir nefes aldım, ölüm kalım piyesim
işte o an başlıyordu.
“Fadime abla, sizden özür dilemek
için geldim bugün. Gülşah'ı sizden izinsiz bir şekilde aldım,
bir yerlere götürdüm ve sizi çok üzdüm, biliyorum. Siz yalnız
bir kadınsınız ve ben sizi daha da yalnız bıraktım. Ama lütfen
artık bana kızmayın. Ben size bir kötülük yapmak istemiyordum.
Çocukça bir şey işte. Bir hata, lütfen onu benden
uzaklaştırmayın. Gülşah ile mükemmel bir arkadaşlığımız
var ve o da beni aynı şekilde çok seviyor. Biz çok eski dostuz
onunla, biliyorsunuz. Beraber bir sürü şey yaşadık. Lütfen
onunla görüşmeme izin verin.”
“Evladım, sen annenin bana emaneti
sayılırsın. Bunu iyi bil. Gülşah yaptığı şey konusunda bol
bol cezasını çekti, seninle görüşmemek de o cezalardan
birisiydi onun için. Yaptığınız çok kötü bir şeydi ve
sonuçları ikiniz için de çok kötü oldu. Ama hala dersinizi
aldığınızdan emin değilim. Ayrıca, Gülşah bir kız çocuğu,
onunla bu kadar yakınlaşmamalısın. Millet ne der, komşular neler
söyler hiç mi haberin yok senin? Siz gittikten sonra adınız çıktı
mahallede, herkes senin Gülşah'ı kaçırdığını düşünüyordu.
Git kendine yeni arkadaşlar bul o yüzden. Sizin tekrar arkadaş
olmanızı istemiyorum.”
“Fadime abla, ama babalarımız nasıl
iyi dosttular biliyorsunuz. Lütfen, bari onların hatırı için.
Hayatımda kimse kalmadı benim, lütfen anlayın. Onun dostluğu
beni geçmişe bağlayan tek şey.”
Fadime abla derin bir iç çekti.
Kocasından ve annemden bahsetmem onu hüzünlendirmişti. Tamam
anlamına gelecek şekilde başını salladı ve bana Gülşah'ın
odasına çıkabileceğimi, ama bir saat içinde gitmem gerektiğini,
aşağıda benim gitmemi bekleyeceğini ve ben gidene kadar
uyumayacağını söyledi.
Merdivenler ayağımın altında
eziliyordu Gülşah'ın odasına yaklaşırken. Nefes alışlarım
sıklaşmıştı. Odanın kapısına kadar geldim ve içeri girdim,
uyuyordu.
Uyandıracaktım.
1 yorum:
Yorum Gönder