14 Ocak. Annem evden dışarı
çıkmıyordu, Gülşah'ın annesi de ,benim annem de babalarımız yüzünden matemdeydi.
Gülşah'ın annesi babamı suçluyordu. Babam daha aktifmiş. Babam yüzünden olmuş.
Sırf bu yüzden Gülşah'ı da görmeme izin yoktu. Sürekli ağlayan annem ,beni
kendisi okula götürüp getirmeye başladı sonra, Gülşah ile görüşmeyelim diye,
onun sınıfını değiştirdiler ve babamın acısı üzerine bir de bu eklendi.
Okuldan çıktım ve eve gittim.
Eve girdiğimde annem ,ağladığını belli etmemek için gözlerini derin bir şekilde
sildi . Göz çukurundaki kırmızılıkların ve ovuşturmaktan kan çanağı olmuş
gözlerinin farkına varmamış gibi davrandım ve anneme sarıldım. Hıçkırıyordu
hala. Eski fotoğrafları yere saçmıştı ve dağıtmıştı biraz evi. Kötüydü annemin
durumu. Ben de kendimi onun kadar kötü hissettim ve dışarı çıkmaya karar
verdim.
-ben dışarıya çıkıyorum anne...
on yaşında bir çocuğun her şeyi
tam olarak anlaması pek mümkün değildi elbet. Üzülüyordum, ama neyin ne
olduğunu tam olarak anlamamıştım. Babamın bir daha hiç gelmeyeceğine de
öldüğüne de inanmıyordum. Ama herkes sanki ezberlemiş gibi bana bunları
söylüyor ve sürekli canımı sıkıyordu. Çocukluk işte, inanamıyordu insan.
Evden çıktım. Parka gittim.
Park, çivi gibi yağan yağmur yüzünden boştu. Kumlarla oynadım biraz. Babamın
adını yazıp sildim defalarca, defalarca, defalarca! Kaydıraktan kaydım tamamen
sırılsıklam olana kadar iç çamaşırlarım. Duvarlarını yumrukladım çocuk olduğumu
unutup. Her şey bir oyundu sanki benim için. Ya içimdeki, boğazıma takılmış şey
neydi? Ciddiyet... Sadakat... Baba sevgisi.
Rüzgarın getirdiği ses
dalgalarının kulağımı, beynimi zorladığını fark ettim sonra. Islak olduğundan
rengi iyice koyulaşmış olan kuma yattım. Gözlerime kaçan yağmur damlalarına
rağmen gözlerimi inatla açık tuttum. Lacivert ile siyah arasında yalpalayan
rengi ile beni sürekli korkutan bulutlar bile artık korkunç gelmiyordu sanırım.
Gece şimşeklerin çıkardığı sesten korkup yanına yatabileceğim bir babam
olmayınca anlamsızdı korkmak. Çamurda yuvarlanıp hasta olmak dahi, onun
kızmasını hissedemeyecek olunca kulaklarımda , anlamsızdı. “Bu çocuk çok
zeki, hep felsefe kitapları okuyor, bu yaşta sanki ergenliğe girmiş gibi.”,
laflarını babam yerine başkalarından duymak da anlamsızdı . Zeki olmak dahi ,
sevmek dahi anlamsızdı. Anlamsızdı her şey. Çocuk olmak bile.
Kalbime kaçtı yağmur damlaları
,boğazımı zorla geçip.
Ama saçmalıyordum sanırım.
Çocuktum ben, bildiğin.
Hissettiklerimin ne olduğunu
dahi bilmiyordum.
Ya da en azından, öyle olması
gerekirdi.
2 yorum:
Yorum Gönder