Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı

19 Mayıs 2008 Pazartesi

14. Bölüm



16 Mart 1991 saat 22.13 idi. Pencerem, dünün aksine ayın ışığını bir televizyon ekranı gibi hapsetmiş, odamın içinde pirelerin dans etmelerine, ruhumun içinde cinlerin yumurta tokuşturmasına ve dudaklarımın aralandığında karbondioksit yerine alkolde damıtılmış papatya özü fışkırtmasına neden oluyordu. Ve ben Gülşah'ı düşünüyordum. Dünkü ıslak şokun ardından acaba odasında bana nasıl küfürler dizmekteydi? Acaba iyice aptal mı sanıyordu beni? Sakar? Beceriksiz? Uyuz? Kendimi yemekteydim... Zaman geçmiyordu sanki. Gündüzü ve geceyi kaşık kaşık, çiğnemeden yutan ömrüm, onunla geçen herhangi bir dakikayı bile yutmama engel oluyor, sürekli aynı zaman dilimlerini çiğnetiyordu.

Birkaç dakika sonra, valide hanım odama teşrif etti. Üzerinde eski paltosu , dudaklarında acele sürüldüğü belli olan ruj, altında eteği, ucuz ayakkabıları, saçında ise eski bir bere vardı. “Emre, ben Hatice teyzenlere gidiyorum. Evine hırsızlar girmiş kadıncağızın. Bütün mahalle oraya akın ediyor. Bağlamışlar kadını, sonra sesini komşular duyup çözmüş, ay ay gittim ben hadi!”, deyip aniden odadan çıkıp gitti.

Sonra, bir şey yakaladım annemin söyledikleri arasından. Bütün mahalle, oraya akın ediyordu. Bütün mahalle, Gülşah, annesi! Bütün mahalle! İşte bana fırsat çıkmıştı, dün yaptığım aptallık için kendimi affettirebilirdim Hatice teyzelerin evinin oraya gidip. Meraklı Türk milleti sonunda bir işime yaramaktaydı. Hızla giyinmeliydim. İyi görünmeliydim , yakışıklı. Ve inşallah annesinden uzaklaşırdı Gülşah, inşallah.

Hızla giyindim. Sonra buzdolabından bir limon alıp ellerime sıktım ve saçlarımı şekle soktum, üzerime biraz kolonya döküp güzel kokmamı sağladım ve terasa çıkıp Gülşah için annemin manolyalarını yolup parlak bir poşete sardım.. Her şey hazırdı. Artık olay mahalline gidebilirdim.

Hatice teyzelerin evinin oraya gittiğimde gerçekten bütün mahalle kadının evinde toplanmıştı. Kadınlar ve erkekler evin içerisinde, genç kızlar ise camlardaydı. Bazıları ucuz çekirdek almış olayı ve konuşmaları izliyor, bazıları yeni edindikleri bilgileri birbirleri ile paylaşıyor, bazıları ise dedikoduların kaymağını parmaklarına buluyordu. Sonra Gülşah'ı gördüm. Yanında iki tane kız büyük çınarın altında(Hatice teyzenin bahçesinde büyük bir çınar vardı.) elden ele dolaştırdıkları bir şişeden bir şey içiyor(tahminim şaraptı) ve dedikodu yapıyorlardı. Hemen yanlarına gittim ve Gülşah'ı kolundan yakaladım. Benimle gelmesini rica ettim. Kırmadı beni ,ama sanırım biraz sarhoş olmuştu. Aynı çınarın arkasına geçip konuşmaya başladık.

-Dün yaptığım için özür dilerim Gülşah, çok özür dilerim, çok çok. Sadece dikkatini çekmek istemiştim.
-Islatarak?
-Islatmak değil de, ona cama su atmaya çalışmak diyelim.
-Cama su atmak mı? Ehehehehee! Salak seni!
-Ama, kırılmadın değil mi?
-Kırılmadım tabi ki şapşal. Ama kızdım. Hem bak böyle yaklaşma bana her fırsatta annem görürse ağzımıza sıçar söyleyeyim.
-Dostuz değil mi?
-Dostuz tabi ki canım benim.
-Sadece dost mu?

O soruyu sorduğumda biraz afalladığını fark ettim. Zaten kafasında bülbüller ile serçeler eş değiştirmekte olduğundan bunu saklayamadı. Ayakları ile kumu çizdi önce. Sonra damağına sözcüklerin çengel attığını ve çıkmadığını düşündüm. Onu kendime yaklaştırıp damağındaki bütün kelimelerin ve ağzına hapsolmuş tükürüğünün midesine doğru gitmesi için dudaklarım ile terapiye zorladım. Karşı koymadı fazla. İçimde atlar koşuyordu onu öperken, dudaklarındaki petekleri inşa etmiş olan arılara midemde bakireler kurban ediliyordu. Tanrı akciğerimde tatile çıkmıştı, devasa kelebekler atların ırzına geçmekteydi bu yüzden ,tüm düzeni düzercesine.

Sonra itti beni, uzaklaştı, dudaklarını aralamaya çekinmeyerek kelimeleri döktü ağzından, midesine tıkılmış olduğunu sandığım...

“Ama sarhoştum... Hem benim erkek arkadaşım var... Bunu yapmamalıydın...”, dedi. Başımdan dökülen kaynar sular eşliğinde kaçtı sonra, dudaklarını ve hayallerimi alarak, hayallerimin olmadığı karanlık gerçekçiliğin sokakları arasına.

o gece
eve gittiğimde
nedense ben uyuyana kadar
hep yağmur yağdı...

1 yorum:

Ersel Jira dedi ki...
Bu yorum bir blog yöneticisi tarafından silindi.