Annemin ölümünden sonra
Ölüm üzerine şimdiye kadar çok fazla yazı okudum ama bana
ölümle nasıl başa çıkılacağını hiçbirinin anlatabildiğini
sanmıyorum. Ama hayatımın akışını değiştiren her ölümden
sonra bu olayların hayatımıza getirdiği şeyin kaybetme hissi
olmadığını anladım. Bir şey kaybetmiyoruz. İçimizi acıtan,
gideni düşünerek ciğerlerimize hapsettiğimiz her derin nefeste
kalbimizin üzerinde amansızca tepinen şey kaybetme hissi değil;
hayatımızda birden bire ortaya çıkan muazzam boşluk.
Kaybetme hissine alışıyor çünkü insan. Kayıp giden şeyin
bir daha asla size geri gelmeyeceğini kabul etmeniz fazla zaman
almıyor. Yavaş yavaş unutuyor ve hayatınıza devam ediyorsunuz
bir şekilde. Ama işte her kayıbın ardından hayatımızın birden
bire boşalması ve o boşluğu bir şekilde doldurmaya çalışmak
gerçekten insanı kahreden, ölümün kucağımıza bıraktığı en
gerçek sorun. Düşünsenize, annenizin var olduğu zamanlarda
onunla geçireceğiniz bol zamanınız ve hafızanıza eklenecek
milyon anı olduğunu düşünüyorsunuz. Hiç gitmeyeceğini,
hayatınızın bir köşesinde ilelebet bir yer kaplayacağına
kendinizi inandırıyorsunuz. Bir gün ise yok oluyor. Birileri
annenizin ölü bedenini yıkayıp, kefen isimli beyaz beze sarıp
toprağın altına gömüyor ve hayatınızı yönlendiren, sizi
büyüten, emziren, yediren kadın artık yok oluyor. Ebediyen
hayatınızdan silinip gidiyor. Geride bıraktığı yalnızca
eskiyecek fotoğraflar ve sizinle beraber toprağa girdiğinde yok
olacak ufak anılar. Hayatınız plastik bir bidon kadar boş ve
sahilde kum tanelerine yazılmış bir aşk hikayesi kadar manasız.
Hayat insanı nasıl sarsacağını çok iyi biliyor.
Evet, annem ölmüştü. Haberi aldığım gece çok sarsılmıştım.
Bizimkiler beni teselli etmeye çalıştılar tabi ama hiçbir şeyi
gözüm görmüyordu. Bütün gece bahçenin tam ortasına koyduğum
sandalyenin üzerine tüneyip mehtabı seyrettim. Pek ağlamadım.
Ağlayamadım. Yalnızca gökyüzüne baktım. Yıldızlar bile
gözüme sönük görünene kadar, sabah olup hayat tekrar başlayana
kadar hiç kıpırdamadım yerimden.
Toparlandık ve İstanbul'a hareket ettik. Yol boyunca kimsenin
ağzını bıçak açmadı. Ben ise arka tarafta yalnız başıma
oturup arada bir de uyumak dışında hiç ama hiçbir şey yapmadım.
Bir de mektup yazdım tabi anneme; onu uğurlamak, ona son sözlerimi
söylemek için. İşte o mektup:
“Sevgili anne.
Kendimi suçlu hissediyorum. Ben orada olsaydım bunların hiçbiri
olmayacaktı belki. Babamın ölümünden sonra seni hayata bağlayan
tek şeyin ben olduğumu aptal kafam sen öldüğünde anladı
sanırım. Çok özür dilerim. Sana iyi bir evlat olamadım. Önce
başka bir ülkeye eğitim almaya gittim ve seni yalnız bıraktım
sonra ise kendimi ufak bir maceraya inandırıp yine uçtum beni
sımsıkı sarmayı iyice özlemişken kolların. Gitmeme kızmadığını
biliyorum ama gitmemeliymişim. Seni yalnız bırakmamalıymışım
anne. Çünkü sensiz kalmaya daha ben hazır değilmişim.
Gittin. Sonbaharı beklemeden göçen göçmen kuşlar misali uçup
gittin ellerimden. Bir daha kokunu duyamayacağım. Bir daha omzuna
başımı yaslayıp sana hiç gitmeyecekmişsin, hep yanımda
olacakmışsın gibi sarılamayacağım. Sesini bir daha işitemeyecek
kulaklarım anne. Gözlerindeki buğuyu bir daha göremeyeceğim.
Öpemeyeceğim bir daha seni, dokunamayacağım saçlarına,
yatamayacağım dizine, tutamayacağım hayatımı daha güzel bir
hale getirmek için nasırlanmış pamuk ellerini. Gittin anne.
Unutulmuş bir şarkı gibi gittin ezberimden. Yakalayamadığım
hayallerim gibi, İstanbul'un kahverengi sokaklarında rüzgarın
sürüklediği bir poşet gibi gittin. Bir helallik bile alamadan ben
senden.
Sensiz, senin sesinden arındırılmış bir hiç olacak evimiz.
Sensiz ben bir çöp konteynırına bırakılmış bir köpek ölüsü
gibi yalnız olacağım. Eskisi gibi olmayacak anne hiçbir şey.
Tadı olmayacak yemeklerin, solacak bütün çiçekler bahçedeki,
yıllardır baktığın muhabbet kuşumuz ötmeyecek artık neşeyle;
bahar gelince. Sensiz olmayacak anne; sensiz biz, yapayalnız eskisi
gibi hiçbir zaman olamayacağız.
İyi yolculuklar anne. Seni hiçbir zaman, hiçbir zaman, hiçbir
zaman unutmayacağım.”
Ve dört gün sonra İstanbul'a geldik. Beni karşılayacak
bomboş, annesiz bir eve kendimi hazır hissediyordum.
3 yorum:
Yorum Gönder