Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı

5 Temmuz 2008 Cumartesi

19. Bölüm



(18. bölümdeki konuşmadan devam.)

“Nereye dedim?”

“ Yaz boyunca gezeceğiz. Bütün planı yaptım ben.”

“Seviyorum da seviyorum! Başka laf bilmiyorsun. Emre, bence sen beni takıntı haline getirmişsin. Tamam, konuşman güzeldi. Aslında sevmen de güzel. Aşık olman da güzel ama aşk böyle bir şey değil ki bana göre. Daha yeterince tanımıyorsun ki beni. Tamam, çocukluktan beri tanışıyoruz, tamam, beraber çok zaman geçirdik. Ama hiç adam gibi konuşmadık ki. Çocuktuk be, çocuktuk. Hadi seni geçtim, asıl problem şu, ben de seni tanımıyorum. Bu yüzden birden bire sana aşık olmamı ya da sevgini kabul etmemi nasıl bekliyorsun onu da anlamıyorum. Her şeyden önce tanımam lazım seni. Her şeyden önce tanıman lazım beni. Önce tanışmamız lazım. Çok garip bu yaptığın, çok romantik, hiç gerçekçi değil. Benden yapmamı istediğin de gerçekçi değil. Nasıl gidebiliriz durup dururken? Biz gidebilecek hayatlara sahip değiliz ki.”

“Haklısın, belki takıntı haline getirdim seni. Belki de bir oyun bu benim için, tutku oyunu, bilmiyorum. Ama içimden böyle davranmak geliyor işte. Kalbim bana seni sevdiğimi söylüyor. Haklısın, seni yeterince tanımıyorum. Evet sen de beni tanımıyorsun. Doğru. Ben geçen bir sene boyunca bunları da düşündüm ve bu yolculuk planını bu yüzden yaptım. Zaten gelirim demeni beklemiyordum hemen. Ama, benim tutkumu ya da garip sevgimi bir kenara bırakırsak, bir açıdan da genciz biz. Delilik yapmamız , koşmamız, heyecanlanmamız, yeni deneyimler yaşamamız, gitmemiz, gezmemiz lazım. Ya da tanımak mesela, birbirimizi tanımak. Beraber zaman geçirmemiz lazım. Şimdiye kadar dostluğumuzdan çalınan onca zamanı bir şekilde yaşamamız lazım. Ve bir de şu açıdan düşün, araları bozuk olan annelerimiz biz gidince paçaları tutuşmuş bir şekilde yeniden dost olacaklar değil mi? Onlar için de bunu yapmamız lazım. Benim annemin ya da senin annenin yalnızlığı da beni korkutuyor. Başkaları ile de görüşmüyorlar işin kötüsü, daha doğrusu benimki görüşmüyor belki seninki görüşüyordur?”

“Hayır, olabildiğince yalnız benimki de, haklısın.”

“Onlar bir şekilde yeniden dost olmalılar, bu da bizim yaz boyunca derviş rolüne soyunmamızla olur diye de düşündüm. Bu da bir etmen işte. Ne dersin? Annelerimizi yeniden dost kılalım mı? Tanışma yolculuğuna çıkalım mı? Genç olduğumuzu kanıtlayalım mı?”

“Emre, sen delisin. Harbi delisin oğlum sen. Çıldırmışsın. Bu çok saçma, bu çok garip. Birden bire gitmek. Çok üzülürler bizimkiler. Saçmalama. Biraz mantıklı ol.”

“Mantık Descartes ile beraber öldü. O günden beri insanlar mantıksızlığa tapıyor zaten. Sürekli saçmalıyorlar. Hayat ise zaten başlı başına saçmalık; okul, devlet, tanrı, aile, dostluk, aşk? Bunların hangisi mantıklı ki. Yaşam delilik. Tam anlamıyla delilik. Anlamsız. Boş ama iyi reklamı yapılmış bir oyun. Şu koca hayatta bir kere bile mantıksız bir şey yapma hakkın yok mu senin Gülşah? Bu hayat denilen saçmalığa renk katamaz mıyız? Neden olmasın diye düşünüyordum hep. Ceketlerimiz orada, alıp gitmek neden zor ki? Bizimkilere de güzel bir mektup bırakırız. Başımıza bir şeyler gelmediğini bilirler en azından. Arayacağımıza söz veririz. Aşık gibi kaçmadığımızı da şiddetle vurgularız. Zaten çift değiliz değil mi?”

“Elbette.”

“Puff... Her neyse. Dediğim gibi her şeyi planladım. Normal insanların davranacağı gibi davranmayacağını, mantığı bir kenara kolaylıkla atabileceğini düşünerek bu planı sundum sana. Çünkü sen Gülşah'sın. Yaparsın bunu. Yeterince tanıyorum seni ben. Eminim. Çok eminim.”

“Bu delice, sen delisin ve deliliğine bir de beni ortak etmek istiyorsun!”

“Bu hayat. Bugün bunu yapma şansımız var ve yapmazsak yarın pişman olabiliriz.”
...


“Tamam, tamam lan. Tamam oğlum. Haklısın. Dünya üzerindeki herkes sürekli saçmalıyor. Benim de saçmalama hakkım olmalı. Özgürlükten nasıl bahsedebiliriz saçmalama hakkı olmadan değil mi? Hadi saçmalayalım. Tamam, varım. Yapacağım. Gideceğiz. Koşa koşa gideceğiz oğlum. Ayaklarım kıçıma vuracak ben koşarken. Genciz, ergeniz, bu yaşta bile saçmalamaya hakkımız yoksa ne zaman olabilir ki?

Peki, yolculuğumuzdan bahset bakalım.”

“Bir karavanımız var. arkadaşın karavanı aslında, İtalya'da edindiğim bir arkadaş. İstanbul'a geliyor yarın. O bizi götürecek. Üç kişi yolculuk işte. Onun planı Sahilleri dolaşmak. İki aylık bir yolculuk planlıyor. Üç aya sarkabilir belki. Biz de ona katılacağız işte.”

“Oha, elemana gel. İtalyan mı bu?”

“Evet. Nasıl plan ama?”

“Delice.”

“Gidiyoruz yani şimdi?”

“Gidiyoruz tabi koca bebek.”

“Gülşah süper bir kızsın lan!”

“Ama sarkmak yok tamam mı? Doğru anla, ilişki sözü filan vermiyorum sana. Sadece deliliğin çok çekici geldi ve ortak oluyorum. Ayağını denk al.”

“Tamam tamam. Bunu tanışma yolculuğu olarak düşün”

“Bilmem artık, fena yaparım. Boğarım oğlum seni.”
“Tamam be kızım.
..
Sarılabilir miyim peki?”

“Eh sarıl bari, gel hadi.”

Ve sarıldım. Kokusu, baş döndürücüydü. Saçlarına daldırdım burnumu, yüzdürdüm yüzdürdüm ve yüzdürdüm. İyice sarhoş olana, kendimi uçuyormuş gibi hissedene dek.

“E bıraksan artık...

Emre? Emre!”

“Tamam be Gülşah, dalmışım işte kusura bakma.”

“Ben artık gideyim de hazırlıklara başlayayım bari. Bir de mektup yazayım. Hayatımdaki en saçma yolculuğu gerçekleştireceğim değil mi ama? Hazır olmak lazım. Hadi görüşürüz eşek sıpası.”

“Görüşürüz...”

Gitti. O gözden kaybolana kadar uslu uslu oturdum. Gözden kaybolunca, bağırmaya, hoplamaya zıplamaya, gördüğüm herkese sarılmaya başladım. Koştum. Biraz ağladım. Bir polise çarptım sonra ,kaçtım ama biraz kovaladı beni. Yakalayamayacağını anlayınca arkamdan taş attı. Kafama geldi, biraz şişti ama olsun. Sonra koşarken gördüğüm futbol oynayan çocukların topunu çaldım. Anama küfür etti utanmazlar ama duymamazlıktan geldim. Pazardan gelen teyzenin poşetlerini taşıdım. Bana elma verdi. Teyzeye de sıkı sıkı sarıldım. Ağaca çıktım sonra. Düştüm, kolum incildi anasını satayım.

Eve geldim. Anneme sarıldım hemen. Bir tencere yaprak sarması yapmıştı bir hafta yiyelim diye. Bütün tencereyi yedim. O gece uyuyamadım fazla. Duvarlara şiir yazdım. Mektubumu tamamladım ve tavanı seyretmeye koyuldum.

Ve işte, o gün de böylece bitmiş oldu.

Hiç yorum yok: