Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı

17 Temmuz 2008 Perşembe

21. Bölüm

20 Haziran 1992 saat 9.34 Beşiktaş'ta, havadanın yoğunluğu ve hafif rüzgar nedeniyle oradan oraya koşan beyaz bir poşet dışında bir hareketlilik mevcut değildi. Dudaklarım, pırıldayan su damlalarına olan hasretten kurumuş, ellerim bavul taşımak yüzünden hafif kızarıklıklar edinmişti. Gökyüzünün kucağında, bir melek oturuyordu. Elinde bir saat, parmaklarının arasında keskin bir bıçak, gözleri pancar rengi, ayakları olmayan ya da görünmeyen buralardan. Yarım saattir gözlerini bana dikmiş, beynimin içindekileri analiz etmek istercesine bakmakta, gümüş dudaklarıyla kırgınlığını belli etmeye çalışmaktaydı. Ve ben Gülşah'ı bekliyordum. Ve ben... Melek, gökyüzünün kucağında oturmaktan sıkılmış gibi görünüyordu. Birden kalktı ve bana doğru uçmaya başladı. İyice yaklaştığında, beyaz eteğinin altından siyah ayaklarını görüverdim. Kıllarla örtülü, büyük ihtimalle kötü kokan, nallanması gerekilen, simsiyah deri sahibi ayaklardı. Gümüş dudakları, bana yaklaştıkça somurtma eylemine daha bir inanmakta, gözleri daha bir keskinleşmekte idi. Yaklaştı, yaklaştı ve yaklaştı. Dibime kadar geldikten sonra gelip karşıma oturdu. Bacak bacak üstüne attı ve bir Küba purosu yakıverdi. Gözleri hala üzerimdeydi ve yüzü iyice somurtmaya alışmıştı. “Düş dediğin, yeni alınmış bir televizyonun yeni açıldığında yaydığı radyasyonu ciğerlerinde hissedebilmektir. Yeniliğin kokusu. Tabi ki radyasyon seni öldürür. Ama düşler de seni öldürür. Yine de ölümsüzlük zaten sana bahşedilen bir şey olmadığından bunun için sıkıntı duymanın gerek olduğunu sanmıyorum. Ölümsüzlük, insan oğlunun yarattığı tek bir olguya hediye edilmiştir. Aşk. Aşk ölümsüzdür. Senin aşkının enerjisi diğer aşk enerjilerine karışarak, sen öldükten milyarlarca yıl sonra bile atmosferde özgürce dolaşmaya devam eder. Bütün bu aşk enerjilerinin birleşimi de Aşk'ı var eder. Eğer bunlar yalan olsaydı on altı yaşındaki bir çocuk ile cinsel ilişkiye giren otuzlarındaki kadınları cennete kabul etmememiz lazımdı. Dünyadaki her gariplik buna yorulabilir. Musa'nın denizi ortadan ikiye ayırması, yoğunlaşmış aşk enerjilerinin başarısıdır. Peygamberlerin din kitapları yazabilmesi, Noel Baba, Meryem'in hamile kalması, büyük tufan, depremler, Atlantis'in denizin dibini boylaması ve komünizmin yıkılması, hepsi Aşk'ın işleridir. Evrendeki tek tanrı, Aşk'tır. Evet, Aşk'ın kendisi tanrıdır. Ve dünya üzerinde aşk var oldukça beslenecek, ebedi olmaya devam edecektir. Ben, Aşk'ın haber meleğiyim. Aşk'ın suretlerinin, yani aşkın bulunduğu her yerde olmam gerekiyor. Ve sana da bu yüzden geldim.” “Aşığım diye mi?” “Tanrı ölebilir. Evet. Duydun bunu. Aşk ölebilir. Çünkü Aşk günümüzde artık çok güçsüz. Dünya üzerinde, gerçek aşk, iyice azaldı ve bu da Aşk'ı güçsüz kılıyor. O yüzden sana görünmem gerekti. Senin duyduğun aşk gerçekten çok büyük. Şuan o kadar büyük bir yansıma olarak görünmeyebilir, ama gerçekten büyük. Aşk, bu yüzden senden rica etti. Ne olursa olsun, aşktan vazgeçmemeni istiyor. Ne olursa olsun, Aşk'ın senin yanında olduğunu bilmeni ve aşkının peşinden sonsuza kadar koşman gerekse bile koşmanı söylüyor. Çünkü senin aşkın, onun için şifa olabilir. Belli bir süre olsa da, aşkın, Aşk'ın ebediliğine yardımcı olabilir. Evrende aşkın dışında ölümsüz olan hiçbir şey yok ama bu da tabi Aşk yaşadığı sürece mümkün. Eğer o tanrı ölürse, senin aşk enerjinle beraber tarih boyunca süregelmiş bütün aşkların enerjileri yokluğa karışacak. Aşk'ı baki kıl. Bizi güldür. Unutma ki, Aşk, senin en iyi yoldaşın. DÜŞLERİNDEN VAZGEÇME!” “Peki...” Ve kalktı. Kalktığında Küba purosu bitmemişti, puroyu yere atıverdi. Sonra uçarak uzaklaştı. Siyah ayakları o arkasını döndüğünde iyice görünür olmuştu. Kırmızı kanatları havayı okşar gibi çırpınıyordu. İyice uzaklaşmıştı ki, birden bire yok oldu ve havaya karıştı. Belki de aşka karıştı. Evet evet , aşka karışmış olması gerekiyordu. Ben ise Küba purosunu tekrar yaktım ve Gülşah'ı beklemeye devam ettim.

1 yorum:

lusnika dedi ki...
Bu yorum bir blog yöneticisi tarafından silindi.