Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı

10 Temmuz 2008 Perşembe

20.Bölüm



20 Haziran 1992. Saat 02.00 Hava uyunamayacak kadar sıcaktı. Ama benim uyumak gibi bir niyetim yoktu .Yaklaşan yolculuğumuz için eşyalarımı toplamayı bitirmiştim ve anneme mektup yazmakla meşguldüm. Derken içeriye annem girdi.

“Bu bavul ne böyle? Bir yere mi gidiyorsun?” Mektubu alelacele çarşafın altına yolladım ama annem bunu fark etmişti.
“Anne niye uyumadın sen?”
“Hava çok sıcak uyuyamadım. Ne sakladın sen çarşafın altına bakayım?”
“Yok bir şey.”
“Peki bu bavul ne?”
“Ne bileyim. Boş bavul işte duruyor orada.” Annem sinsi sinsi baktı. Bir şeylerden şüpheleniyordu. Daha sonra yatağa doğru hızla atıldı ama ben bunu tahmin ettiğimden daha hızlı davranıp mektubu aldım. Mektup elimde evde biraz kovalamaca oynadık. Oturma odasında kıstırdı beni. Yakaladı, mektubu aldı ve üzerime oturdu. Annem küçükken üzerime oturunca hareket edemezdim. Ama büyüyünce de bunun devam etmesi beni fena bozmuştu. Mektubu okumaya koyuldu.
“Sevgili anne. Böyle mektup girişi de ilk kez görüyorum. Değerli anneciğim der insan. Sevgili anne de neymiş. Beceriksiz seni.”
“Anne okuma o mektubu.”
“E güzelim bana yazmışsın ama.”
“Oku diye yazmadım ki.”
“Ne diye yazdın peki?”
“Şey, ehm, hatıra olsun diye.”
“Peki, okuyayım geri veririm hatıra olur. Neyse devam edelim.” Mektubu okumaya devam etti. Yüzündeki gülümseme mektubu okudukça sinir bozukluğuna dönüşmekte, gözleri endişe ile dolmaktaydı. Mektubu okumayı bitirince gözlerinden yaşlar süzüldüğünü gördüm. Üzerimden kalktı ve karşıdaki koltuğa oturdu. Doğruldum. Ağlamaya başlamıştı ama hala çok kızgın bir şekilde bakıyordu. Yutkundu, konuşmaya başladı.
“Demek gidiyorsunuz Emre bey, harika, mükemmel, müthiş. Hem de Gülşah ile. Hem de o kadının biricik kızı ile. Hem de haber vermeden.”
“Karavanla gezip gelecektik işte.”
“Dur sen dur. Öncelikle şöyle bir sorum olacak. Gülşah ile neden görüşüyorsun? Şuan sinirden seni gebertebileceğimin farkında olduğunu biliyorum o yüzden güzel cümleler kur. Mantıklı olsun.”
“Şey, anne, dostluk işte. Kızdığını biliyorum ama biz eski dostuz onunla. Görüşmeyi kesmeyi istemedik. Bizim arkadaşlığımız bu, size yansıtmıyorduk ki.”
“Ben sana demedim mi görüşmeyeceksin diye?”
“Dedin, ama işte dostluklar öyle kolay sonlanmıyor.”
“Dostluk, dostluk demek. İnşallah öyledir. İnşallah. Peki neden başka dostun değil de Gülşah ile çıkıyorsunuz bu seyahate? Sen daha 16 yaşındasın ulan! 16! Biraz genç değil misin böyle maceralar için? Yok efendim neymiş, o kadınla beni barıştıracakmışmış bu yolculuk. Yok efendim neymiş, yalnızmışım. Yok efendim neymiş, birbirimize muhtaçmışız. Bravo oğlum. Bravo! Çok güzel şeyler yapıyorsun sen. Çok güzel. Mükemmel. Bravo. Ben seni okutmak için deli gibi çalışayım, sen anneni İstanbul'da yalnız bırakıp görüşmediğimiz komşunun kızı ile seyahate çık. Bravo!”
“Ama anne, genciz biz.”
“Biraz fazla genç sanırım. Yani böyle atraksiyonlar yapman için en azından salçalı ekmek yediğin zamanların üzerinden yedi, sekiz sene geçmesi lazım bence. Öldürecek misin sen beni? Eşşoğlusu! Bok kafalı! Boşuna büyütmüşüm ben seni!” Ağlamayı kesmişti. Ama daha da sinirlendiğini fark edebiliyordum.
“Anne, bir sakinleş. Tamam haklısın, ama ben bu seyahati yapacağım kafaya koydum. Eğer yapmazsam içimde bir ukde olarak kalacak. Sen demez misin hep, şu hayatta her şeyi yapmak lazım diye? Yapacağım işte. Kusura bakma.”
“Tamam, yap bakalım... Tamam... İçinde kalmasın... Ama neden Gülşah ile?”
“Çünkü seviyorum tamam mı?” Annem bu lafım üzerine kızgınlığını attı ve şaşırdı. Ve ağlamaya başladım. Gözlerim kıpkırmızı olmuştu. Sonra yanıma gelip bana sarıldı ve saçlarımı okşamaya başladı. Aradan baya zaman geçtikten sonra konuşmaya başladık.
“Aşık mı oldun sen bakalım?”
“Evet.”
“Ehehe. Koca sıpa seni. O zaman işler biraz değişir. Ama o kızdan gelin olmaz söyleyeyim.” Ağlamam durdu ve gülümsemeye başladım.
“Peki izin verecek misin gitmemize?”
“Eğer izin verirsem gitmenize Gülşah hanımın annesi beni öldürür.”
“Haberin yokmuş gibi davransan?”
“O olabilir. Yine de çok ani oldu. Hala baya kızgınım sana. Eğer uyuyabilseydim herhalde yarın kahrımdan ölecektim bu mektubu okuyunca. Ama aşık olman biraz toparladı sanırım olayı.”
“Gidebilir miyim?”
“Gidemezsin desem de gidecek misin? Gideceksin tabi. Bok!”
“Evet.”
“Çare yok o zaman. Ama bir daha benden habersiz bir iş yapmayacağına söz ver?”
“Söz. Söz. Anne be, çok seviyorum seni ben.” Ve sarıldık. Saçlarımın başladığı yerden öptü beni. Çok çok çok mutluydum.

O gece, sabaha kadar ona Gülşah ile yaşadığımız olayları bir bir anlattım. Güneş doğduğunda ise, artık bavulumu alma vaktim gelmişti...

Hiç yorum yok: