20 Haziran 1992. Saat 02.00
Hava uyunamayacak kadar sıcaktı. Ama benim uyumak gibi bir niyetim yoktu .Yaklaşan
yolculuğumuz için eşyalarımı toplamayı bitirmiştim ve anneme mektup yazmakla
meşguldüm. Derken içeriye annem girdi.
“Bu bavul ne böyle? Bir yere mi
gidiyorsun?” Mektubu alelacele çarşafın altına yolladım ama annem bunu fark
etmişti.
“Anne niye uyumadın sen?”
“Hava çok sıcak uyuyamadım. Ne
sakladın sen çarşafın altına bakayım?”
“Yok bir şey.”
“Peki bu bavul ne?”
“Ne bileyim. Boş bavul işte
duruyor orada.” Annem sinsi sinsi baktı. Bir şeylerden şüpheleniyordu. Daha
sonra yatağa doğru hızla atıldı ama ben bunu tahmin ettiğimden daha hızlı
davranıp mektubu aldım. Mektup elimde evde biraz kovalamaca oynadık. Oturma
odasında kıstırdı beni. Yakaladı, mektubu aldı ve üzerime oturdu. Annem
küçükken üzerime oturunca hareket edemezdim. Ama büyüyünce de bunun devam
etmesi beni fena bozmuştu. Mektubu okumaya koyuldu.
“Sevgili anne. Böyle mektup
girişi de ilk kez görüyorum. Değerli anneciğim der insan. Sevgili anne de
neymiş. Beceriksiz seni.”
“Anne okuma o mektubu.”
“E güzelim bana yazmışsın ama.”
“Oku diye yazmadım ki.”
“Ne diye yazdın peki?”
“Şey, ehm, hatıra olsun diye.”
“Peki, okuyayım geri veririm
hatıra olur. Neyse devam edelim.” Mektubu okumaya devam etti. Yüzündeki
gülümseme mektubu okudukça sinir bozukluğuna dönüşmekte, gözleri endişe ile
dolmaktaydı. Mektubu okumayı bitirince gözlerinden yaşlar süzüldüğünü gördüm.
Üzerimden kalktı ve karşıdaki koltuğa oturdu. Doğruldum. Ağlamaya başlamıştı
ama hala çok kızgın bir şekilde bakıyordu. Yutkundu, konuşmaya başladı.
“Demek gidiyorsunuz Emre bey,
harika, mükemmel, müthiş. Hem de Gülşah ile. Hem de o kadının biricik kızı ile.
Hem de haber vermeden.”
“Karavanla gezip gelecektik
işte.”
“Dur sen dur. Öncelikle şöyle
bir sorum olacak. Gülşah ile neden görüşüyorsun? Şuan sinirden seni
gebertebileceğimin farkında olduğunu biliyorum o yüzden güzel cümleler kur.
Mantıklı olsun.”
“Şey, anne, dostluk işte.
Kızdığını biliyorum ama biz eski dostuz onunla. Görüşmeyi kesmeyi istemedik.
Bizim arkadaşlığımız bu, size yansıtmıyorduk ki.”
“Ben sana demedim mi
görüşmeyeceksin diye?”
“Dedin, ama işte dostluklar
öyle kolay sonlanmıyor.”
“Dostluk, dostluk demek.
İnşallah öyledir. İnşallah. Peki neden başka dostun değil de Gülşah ile
çıkıyorsunuz bu seyahate? Sen daha 16 yaşındasın ulan! 16! Biraz genç değil
misin böyle maceralar için? Yok efendim neymiş, o kadınla beni
barıştıracakmışmış bu yolculuk. Yok efendim neymiş, yalnızmışım. Yok efendim
neymiş, birbirimize muhtaçmışız. Bravo oğlum. Bravo! Çok güzel şeyler
yapıyorsun sen. Çok güzel. Mükemmel. Bravo. Ben seni okutmak için deli gibi
çalışayım, sen anneni İstanbul'da yalnız bırakıp görüşmediğimiz komşunun kızı
ile seyahate çık. Bravo!”
“Ama anne, genciz biz.”
“Biraz fazla genç sanırım. Yani
böyle atraksiyonlar yapman için en azından salçalı ekmek yediğin zamanların
üzerinden yedi, sekiz sene geçmesi lazım bence. Öldürecek misin sen beni?
Eşşoğlusu! Bok kafalı! Boşuna büyütmüşüm ben seni!” Ağlamayı kesmişti. Ama daha
da sinirlendiğini fark edebiliyordum.
“Anne, bir sakinleş. Tamam
haklısın, ama ben bu seyahati yapacağım kafaya koydum. Eğer yapmazsam içimde
bir ukde olarak kalacak. Sen demez misin hep, şu hayatta her şeyi yapmak lazım
diye? Yapacağım işte. Kusura bakma.”
“Tamam, yap bakalım... Tamam...
İçinde kalmasın... Ama neden Gülşah ile?”
“Çünkü seviyorum tamam mı?”
Annem bu lafım üzerine kızgınlığını attı ve şaşırdı. Ve ağlamaya başladım.
Gözlerim kıpkırmızı olmuştu. Sonra yanıma gelip bana sarıldı ve saçlarımı
okşamaya başladı. Aradan baya zaman geçtikten sonra konuşmaya başladık.
“Aşık mı oldun sen bakalım?”
“Evet.”
“Ehehe. Koca sıpa seni. O zaman
işler biraz değişir. Ama o kızdan gelin olmaz söyleyeyim.” Ağlamam durdu ve
gülümsemeye başladım.
“Peki izin verecek misin
gitmemize?”
“Eğer izin verirsem gitmenize
Gülşah hanımın annesi beni öldürür.”
“Haberin yokmuş gibi
davransan?”
“O olabilir. Yine de çok ani
oldu. Hala baya kızgınım sana. Eğer uyuyabilseydim herhalde yarın kahrımdan
ölecektim bu mektubu okuyunca. Ama aşık olman biraz toparladı sanırım olayı.”
“Gidebilir miyim?”
“Gidemezsin desem de gidecek
misin? Gideceksin tabi. Bok!”
“Evet.”
“Çare yok o zaman. Ama bir daha
benden habersiz bir iş yapmayacağına söz ver?”
“Söz. Söz. Anne be, çok
seviyorum seni ben.” Ve sarıldık. Saçlarımın başladığı yerden öptü beni. Çok
çok çok mutluydum.
O gece, sabaha kadar ona Gülşah
ile yaşadığımız olayları bir bir anlattım. Güneş doğduğunda ise, artık bavulumu
alma vaktim gelmişti...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder